Yunanistan Devletinin İflah Olmaz Türkiye Düşmanlığı

 Yunanistan Özel Kuvvetler Komutanlığı 2-14 Eylül 2024 arasında Ege Denizi’nde Atina’nın bulunduğu Attika bölgesi kıyılarında ABD, Fransa, Güney Kıbrıs, İtalya, Avusturya, Makedonya, Polonya, Bulgaristan, Romanya ve Mısır SAT/Özel Kuvvetler timlerinin katılımıyla ‘’Orion 24’’ isimli bir davet tatbikatı (INVITEX) icra etti. Tatbikatın Seçkin Gözlemci Günü Kavala yakınlarında bulunan Yeni Bandırma (Nea Peremos) bölgesinde icra edildi. Tatbikatın senaryosu sözde adası işgal edilen Yunanistan’a müttefiklerinin yardım ederek adanın geri alınması üzerine çatılmış.

ORİON 24 TATBİKATININ HEDEFİ TÜRKİYE’DİR

İlginç olan bu tatbikatın gerek Türk Basınında gerekse Yunan basınında NATO tatbikatı olarak lanse edilmiş olması. Ancak tatbikat, NATO Tatbikatı değil. Zaten olamaz. Yani Ankara, İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da soykırımı devam ederken, İsrail’e destek için Doğu Akdeniz’de bulunan Amerikan Amfibi Saldırı Gemisi USS Wasp ile donanma gemilerimize geçiş tatbikatı yaptıracak ve Zafer Haftasında söz konusu gemiyi İzmir’e yanaştıracak kadar skandal bir aymazlık içinde bulunabilse de kendisine karşı senaryo içeren bir NATO tatbikatına herhalde onay vermez. Gerek Brüksel NATO Uluslararası Askeri Karargâhı (IMS), gerekse Askeri Yüksek Komutanlık olan SHAPE’te görev yapan hiçbir Türk subayı NATO Tatbikat Planlama sürecinde böyle saçma sapan bir senaryoya bağlanmış tatbikata vicdani ve tarihi sorumluluğu nedeniyle onay vermez, bu tip bir tatbikata NATO komuta yapısında bulunan (NATO SOFCOM) gibi bir birlik veya birimin katılmasını da veto eder.  Gerçekte zaten bunun bir NATO tatbikatı olmasına da gerek yok. NATO’nun Türkiye dostu olduğuna aklı başında kimse zaten inanmaz. Bu senaryonun açıkça Türkiye’yi hedef aldığını bilerek katılan 12 ülkenin sekizi zaten NATO üyesi. Kimsenin şüphesi olmasın gerçek hayatta Türk askeri Ege’de bir adayı işgal ederse işgalin meşruiyetine ve hukuki temeline bakılmaksızın Türkiye haklı da olsa haksız da olsa her durumda şiddetle karşı çıkılır, yaptırımlar, ablukalar ve ambargolar uygulanır. Ancak Yunanistan’ın yanında kaç devlet kendi evlatlarının kanını dökmeye gönüllü olur? Onu bilemeyiz. Ancak bu tatbikata katılan 8 NATO devleti (YunanistanABD, Fransa, İtalya, Makedonya, Polonya, Bulgaristan, Romanya ile 3 NATO dışı devlet, Güney Kıbrıs, Avusturya, Mısır) zihinlerinde ve devlet pratiklerinde Türkiye’nin her koşulda haksız olacağını zaten kabullenmiş görünüyor.

YUNANİSTAN, ABD VEKİLİ OLMAKTAN GURUR DUYUYOR

Yunan medyası durumdan memnun. Athens Times isimli gazete Amerikan SAT timlerinin tüm Yunan tatbikatlarında daimî bir varlığa dönüştüğünün müjdesini büyük bir heyecanla veriyor ve bununla gurur duyuyor. Yunan askeri düşünce yapısında milli güçler arasındaki asimetri nedeniyle Ege veya Doğu Akdeniz’deki bir Türk Yunan çatışmasında ABD deniz ve hava gücünün kayıtsız şartsız Yunanistan’ın yanında duracağı şeklindedir. Bu durum Yunanistan’ın kurulduğu 1830’dan bu yana değişmemiştir. Diğer bir deyişle İsrail ABD için ne derece önemliyse, Yunanistan ve GKRY de ona yakın derecede öneme sahiptir. Zira ABD kongresinde, akademi dünyasında ve iş hayatında Yunan asıllı pek çok Amerikalı önemli yerlere sahiptir. 1995 yılında Yunan asıllı senatör Sprios Sarbanes Türkiye’ye verilen 3 FFG-7 (G sınıfı) firkateynin Kongre onayı geçmesine rağmen transferini 2 yıla yakın geciktirebilmişti. Başkan Clinton hiçbir şey yapamamıştı. Ya da Yunan asıllı Oramiral James Stavridis neredeyse Deniz Kuvvetleri Komutanı olma noktasına kadar yükselmiş ve tarihte ilk kez NATO Askeri Yüksek Karargâhı SHAPE’te baş komutan olarak görev yapmıştı. Yunan devleti halkına batının değişmez pratiği olduğu üzere kurulduğu günden bu yana batı medeniyetinin felsefe bacağının Yunan, hukuk bacağının Roma ve din bacağının İsa olduğu öğretisi üzerinden vaz geçilmez olduklarını öğretmiştir. Nitekim Stalin bile Churchill ile Kremlin’de bir öğle yemeğinde yaptığı 1945 Yüzdeler Anlaşması ile komünistlerin tamamen hâkim olduğu Yunanistan’ı peçete kağıdına yazılan anlaşma ile İngiltere’ye vermiştir. Özetle, Yunanistan bağımsız bir devlet değildir. Önceleri İngiltere 1945 sonrası ise ABD’nin vekili konumunda bir ülkedir.  1944 yılında Yunan Genelkurmay Başkanının bir İngiliz korgeneral olduğunu hatırlatalım. Bu ülkenin Atatürk döneminde olduğu gibi Küçük Asya Felaketinden sonra Türkiye ile yakınlaşmasına da izin verilmez. Zira Türkiye ile Yunanistan ortak jeopolitik vizyona girerek Rusya ve Çin ile yakınlaşırsa bu ABD için Avrasya’da büyük ve emsalsiz bir felaket olur. O nedenle Ege’nin iki yakası düşman tutulmalıdır. ABD, bu jeopolitik teorisini pratiğe çok dikkatli dökebilmiş ve iki ülkenin 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası Ege ve Doğu Akdeniz’de hem rakip hem müttefik olmasını sağlamıştır. Bu da ABD diplomasinin başarısıdır.

TÜRKİYE’DE BATICILAR SAYESİNDE EGE SORUNLARI ÇÖZÜLEMİYOR

Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’de sürekli ezilen ve kaybeden taraf olmasına rağmen haklarını elde edememesi ülkemizdeki batıcıların başarısıdır. Onlara göre Türkiye’nin jeopolitiği ABD jeopolitiği karşısında ikinci roldedir. O nedenle bugüne kadar Kıbrıs’ta bir başarı elde edilememiştir. Ege sorunları 1975’ten bu yana neredeyse yarım asırdır değişmeden ve artarak devam etmektedir. Bunun temel nedeni Türkiye’nin kendine güvensizliği ve Dışişlerindeki aşırı batıcı tutumdur. Düşünebiliyor musunuz, 1955’ten bu yana Yunanistan gayri askeri statüdeki 23 adayı ağzına kadar silahla donatıyor ve bir şey yapmıyoruz. Ya da 1995 sonrası ortaya çıkan 153 Kardak benzeri ada adacık ve kayalık sorununda devlet uygulaması yapabiliyor ve biz bir şey yapamıyoruz. Ya da 2020 Kasım ayında yaşanan Arkas Holding’e ait La Rosalie A gemisine çıkma skandalından sonra Doğu Akdeniz’de  hiçbir sismik veya sondaj faaliyeti yapmıyoruz ama oksimoron şekilde Somali’ye sondaj gemisi gönderilebiliyoruz. Nerden tutsak elimizde kalıyor.

BU EYLEMSİZLİĞİN TEMEL NEDENİ HÜKÜMETİN ABD KORKUSU

Hükümet finansal baskılar nedeniyle dolar hegemonu ABD ‘den çekiniyor ve iktidarda kalmak için tavizler veriyor. ABD, çökmesine rağmen ekonomik ve finansal parametreleri etkileme gücü devam eden bir hegemon olarak Ankara’ya baskıya devam ediyor. Hükümet varlığını devam ettirebilmek ve gelecek seçimleri garantilemek için ABD ve AB ile teslimiyet psikolojisi içinde hareket ediyor. Bir de buna devlet aklı diyorlar. İşte bu çok ilginç.

ABD BİZE NASIL BAKIYOR?

ABD’nin Türkiye’ye nasıl baktığının en güzel ve güncel örneği 12 Eylül 2024 tarihinde  Lefkoşa’da imzalanan savunma iş birliği yol haritası anlaşmasıdır.  ABD Büyükelçiliği tarafından yapılan açıklamaya göre mevcut ve öngörülen uluslararası güvenlik endişelerini ele almak için iş birliği yapma taahhütlerini yeniden teyit etmekteymiş. Ayrıca Yol haritası, insani krizlere müdahaleyi geliştirmek ve iklim değişikliğinin ulusal güvenlik etkileri, kötü niyetli etkilere karşı koyma (countering malign influence) (Bundan kastın Türkiye olduğunu söylemeye gerek var mı?) ve askeri güçler arasında birlikte çalışabilirliği oluşturma dahil olmak üzere temel güvenlik kaygılarını daha iyi anlamak ve ele almak için bir çerçeve oluşturuyormuş. Bunlar tabi ki görünen amaçlar. Ancak görünmeyenleri biz sayalım. Birincisi gelecekte adadaki Amerikan deniz hava ve hatta kara varlığına güçlendirerek Suda ve Dedeağaç ‘tan sonra Akdeniz’de üçüncü büyük Amerikan yığınaklanmasına alt yapı sağlamak; ikincisi de Türkiye’ye gözdağı vererek gelecekte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız varlığını sürdürmesini önlemek için gereken altyapıyı hazırlamak olarak değerlendiriyorum. ABD, bu anlaşmanın Türkiye ‘nin tamamen aleyhinde olduğunu bilerek hareket ediyor. Şüphesiz bu anlaşma bölgedeki jeopolitik dengenin Türkiye aleyhinde değişimini tetikleyecektir. Dolayısı ile ABD’nin Süveyş Kanalı, Levant kıyıları ve Güney Ege geçitlerini kontrol eden böylesine kritik bir coğrafyada üslenme ve lojistik destek tesisleri kurma olanağı elde etmesi doğu Akdeniz stratejisinde diğer küresel güç rakiplerinin de aleyhinde olacaktır. Bu olanak İsrail’in ilerden savunulması için de büyük fırsat penceresi açacaktır. Doğu Akdeniz’de en büyük etki şüphesiz Suriye’deki Amerikan askeri varlığının ve ayrıca devam eden Gazze savaşında İsrail’in desteklenmesine katkı sağlayacaktır. Bu gelişmelere rağmen hala Kıbrıs Devleti Kurucu Anlaşmaları yürürlüktedir denemez. BM federasyon çözümü için Ankara ve KKTC’ye bu anlaşmaları bahane ederek dayatmada bulunamaz. Bu durumda Türkiye ve KKTC Savunma İşbirliği Anlaşması imzalanmalı ve Türkiye’ye deniz ve hava üsleri verilmelidir.

YUNAN SAVUNMA BAKANININ DENSİZLİĞİ

ABD ve AB’yi arkasına alan Yunan Hükümetinin, finansal baskılar altında ABD ve AB’ye boyun eğen Türk Hükümetinin her alanda verdiği emsalsiz tavizlere rağmen, sınır tanımayan Türk düşmanlığına en son örnek şüphesiz Yunan Savunma Bakanının 13 Eylül 2024 tarihinde Kaş’ın 1 mil güneyinde sadece 9 km kıyıya sahip Meis Adasının İtalyan İşgalinden kurtuluşunun 81. Yıldönümünde yaptığı komik açıklamadır. Şöyle demiş Yunanistan’ın Densiz Bakanı Dendias: ‘’Meis Adası, Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ve Ülkemizin kıta sahanlığının odak noktasıdır. Türkiye kıyılarına yakınlığı nedeniyle Oniki Ada’dan ayrılmaya yönelik herhangi bir girişim, yanlış ve kendini çürüten bir iddiadır. Sözleşmenin 121. maddesinin 2. paragrafı, adaların bir kıyı bölgesi, bir bitişik bölge, bir Münhasır Ekonomik Bölge ve bir kıta sahanlığı hakkına sahip olduğunu öngörmektedir. Adaların büyüklüğüne göre ise herhangi bir ayrım yapılmamaktadır. Yukarıda açıkça belirtilenlere aykırı görüşler kabul edilemez. Ve Yunanistan’ın mevcut Anayasası gereği, Uluslararası Deniz Hukuku tarafından belirlenen Anavatanımızın haklarını savunması gerekmektedir. Dolayısıyla bu yıldönümünün ayrı bir önemi var. Özgürlük ve bağımsızlığın birbirine dolaşmış durumda olduğu, karşı karşıya geldiği, otoriterlik ve revizyonizmin tehdit ettiği bir dönemde yaşıyoruz. Yani özgürlük verilmiş bir şey değil. Bedeliyle, emeğiyle, birliğiyle, tarihi hafızasıyla bunu korumalıyız.’’ 

TARİH AKILLILAR İÇİN REHBERDİR, YA DİĞERLERİ İÇİN!

İşte Akdeniz ve Ege’de ABD ve AB’nin vekili jeopolitik hırsı milli yeteneklerinin çok önünde garip bir vekil devletin düşünceleri bunlar. Ne akılla ne hukukla ve ne de insafla uyumlu bir düşünce yapısı. Dünyada örneği olmayan bir hukuki durumu kendisini küçük ve komik düşürecek bir formatta sunabiliyor. Ancak güvendiği ABD, geriliyor. Kendine mecali yok. Atatürk’ün 1 Eylül 1922 sabahı ordularına ‘’İlk Hedefiniz Akdeniz’dir’’ emri verdiği konjonktürdeki Güneşin Batmadığı İngiliz İmparatorluğundan daha beter bir konumda. Yunan orduları İzmir Limanından kaçarken değil İngiliz ateş gücünün onların yardımına gelmesi, denizden yüzerek kaçan Yunan askerleri dahi İngiliz gemilerine alınmadı. Tarihin kimin için tekrar ettiğini hatırlatmak görevimizdir. Ancak hakaret etmek istemediğimiz için malum kelimeyi kullanmıyoruz. Tabi ki mevcut konjonktürde İzmir ve Anadolu’nun zafer haftasında İsrail’i desteğe gelen Amerikan Amfibi Saldırı Gemisi USS Wasp’ı  İzmir Alsancak’ta bağrına basan Türk Hükümetinin düştüğü zavallı durumu görünce Yunan Bakan hızını alamamış. Ancak bilmeli ki söz konusu vatan ve mavi vatan ise son sözü hükümetler değil, millet söyler.  Ona hatırlatalım. 25 Ekim 1920’de Yunanın Anadolu işgalinin en karanlık günlerinde Kral Konstantin vefat eden Kral Alexander yerine geçti. O da Anadolu’daki savaşa devam kararı aldı. Ordunun başında İzmir’e geçmeden şunları söylemişti: “Helenizm’in yüzyıllardır savaştığı o yerlerdeki Ordunun başına geçmek üzere yola çıkıyorum…Bu parlak uygarlık geçmişi, bize yüksek sorumluluk gerektiren görevler yüklemektedir…” 12 Temmuz 1921 de Lemnos zırhlısı ile   Haçlı seferlerinde Kral Richard’ın karaya çıktığı Karşıyaka’ya ayak bastı. Tam tamına 1 yıl 7 hafta sonra tarihlerinin en büyük hezimeti ile Anadolu topraklarından sonsuza dek kovuldular. Türk milletinden büyük bir dayak yediler.

ABD TÜRK’Ü KÜÇÜK GÖRÜYOR

ABD ise gerileyen gücüne ve konumuna bakmadan Anglosaksonlara sürekli meydan okumuş ve kazanmış asil bir milleti küçük görmeye devam ediyor. ABD, 2018 yılına yani Mavi Vatan gündeme gelene kadar, ateş gücünün Türkiye’ye karşı kullanılmasını ya da yığınaklanmasını ülke adı vererek açık bir şekilde dile getirmiyordu. Türkiye’deki Amerikan çıkarlarını ve NATO’nun batıcı Türk dostlarını tamamen kaybetmemek için hassas bir dil ve dolaylı tutum stratejisi uyguluyordu. ABD, 2018 yazına kadar Türkiye karşıtı faaliyetlerde (TCG Muavenet’in vurulması, Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının düşürülmesi ve 4 Temmuz 2003 Özel Kuvvetlere Çuval Geçirme hadisesi hariç) ya Türkiye’deki FETÖ benzeri Gladyo benzeri işbirlikçi enstrümanları kullanarak pasif yöntemlerle kumpas/baskı kurulmasını sağladı veya gerek NATO gerekse milli tatbikatlarında (Millenium Challenge 2000 gibi) jenerik bir coğrafya, uydurma isimler ya da semboller üzerinden Türkiye’ye dolaylı mesaj vermeye çalıştı. Ancak 2018 yılında Amerikan ateş gücünün kullanımına dair ciddi bir mesaj verdi.

ABD DERS KİTABINDA TÜRKİYE DÜŞMANLIĞI

ABD Deniz Kuvvetleri Enstitüsü’nün 1986 yılından bu yana çıkarılan ‘’Naval Operations and Fleet Tactics (Deniz Harekâtı ve Donanma Taktikleri)’’ isimli referans kitabın Temmuz 2018’de tamamlanan üçüncü baskısının 15. Bölümü tarihte ilk kez ‘’Ege Muharebesi (The Battle of Aegean)’’ adıyla yayınlandı. Bu bölümü yakından incelediğimizde  ABD Donanması ile Türk Donanması savaştırılıyor. Kitap serisinin birinci baskısında hayali Amerikan-Sovyet deniz savaşı suni bir harita ve senaryo üzerinden; ikinci baskıda (1999) suni bir coğrafyada kıyı sularında deniz harbi işlenirken, son baskıda gerçek haritalar ve gerçek olgular kullanılarak Türk Amerikan deniz savaşı yaşatıldı. ABD, Deniz Kuvvetlerine yarı resmi bağlı USNI’nin yayınladığı referans bir kitapta, bir NATO üyesini açıkça düşman statüsünde görmüştür. Bu çok ciddi bir sorundur. Diplomatik hakarettir. Kitabın önsözü dönemin ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı tarafından yazılmış ve imzalanmıştır. NATO da bile tatbikat senaryolarında hedef ülkenin kim olduğu uzmanlar tarafından bilinmesine rağmen, hiçbir zaman o ülkenin ismi doğrudan zikredilmez, suni bir isim kullanılır. NATO ülkesine (Türkiye) karşı, bir başka NATO ülkesinin (Yunanistan) savaşını adeta kışkırtan ve daha sonra, tüm askeri ve siyasi gücü ile o ülkenin yanında savaşa katılacağın açıklayan bir senaryo, bulunabilecek en hafif tabiri ile, skandaldır.

SENARYO GAYRİ ASKERİ STATÜDEKİ ADALARA DAYANIYOR

14 Eylül 2024’te tamamlanan  Orion 24 tatbikatı, Türkiye tarafından işgal edilen bir adanın geri alınması senaryosuna bağlıydı. Bu kitabın senaryosu Türkiye’nin tamamen haklı olduğu gayri askeri statüdeki adalar senaryosuna bağlanmış. Kıbrıs’a Yunanistan’ın balistik füzeler yerleştirmesini Türkiye’nin bunu önlemesi ve fırsattan yararlanarak benzer silahların yerleştirileceği gayri askeri statüdeki 23 adadan Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve İstanköy adalarını işgal etme niyeti üzerine kurgulanmış. Metinde Türkiye için ‘’dost görünümlü güçlü bir düşman’ ifadesi kullanılmıştır. Senaryoda, deniz ve hava hedefleri dışında Amerikan ateş gücünü Türk anavatanına yönlendirilmesinin ABD çıkarları için bir felaket olacağı vurgulanıyor. Ege’de gerçekleştirilen deniz kampanyasında silahlı çatışma alanı olarak sadece deniz tarafı kullanılmış. ABD 6. Filosu, başlangıçta Yunanistan’ın ve Güney Kıbrıs’ın toprak bütünlüğünü sağlamak ve Yunan Donanmasının yok oluşunu önlemek için Kıbrıs’a giden Türk amfibi konvoyuna ve filosuna karşı Aegis sınıfı kruvazörleri gönderiyor. Türkiye bunlardan birini batırıyor. Onlar da adaya giden Türk tank çıkarma gemisini (LST) batırıyor. Gemiyle birlikte 700 kişi kaybediliyor. Daha sonra savaş Ege’ye yayılıyor, Türkiye Boğaz önü ve Doğu Ege adalarını işgale yöneliyor.

TÜRKİYE’Yİ TAMAMEN KAYBETMEMEK

Amerikan Donanmasının hedefi Türk amfibi gücü adalara varmadan diğer muharip unsurlarla birlikte imha etmek. Bunun için de Türk savaş gemilerinin karşısına yem olarak 6 adet korvet tipi gemi çıkararak Türk unsurları açık denize çekmeye çalışıyorlar. Bu gemiler Türkleri oyalarken senaryoda gelecekte sahip olunması gerektiği vurgulanan 8 adet Phantom ismi verilen ve her biri 10 tane taktik balistik füze taşıyan kıyı sular saldırı gemileri ile Türk donanmasının işini bitirmek hedeflenmiş. Senaryoda çok güçlü düşman olarak gösterilen Türkiye’ye karşı Ege’deki Türk kıyılarından itibaren tam bir deniz kontrolünün tesisi amaçlanıyor. Kıyı sularda deniz savaşının değişik taktik, doktrin ve muharebe sistemleri gerektirdiği ve yeni gemi tipleri ile silahlara olan ihtiyaç öne çıkarılıyor. Senaryoda amacın, savaşı karaya yaymadan sadece denizde kısıtlı ve emniyetli bir harekât ile riski azaltmak olduğu belirtiliyor. Böylece hem Türkiye’yi tamamen kaybetmemek ve aynı zamanda Amerikan gemi ve can kaybını artırmamak amaçlanıyor. Genelde bilgi harbi ve insansız sistemlerin kullanılmasına vurgu yapılan senaryoda 6. Filo süper kahraman olarak gösterilmiş ve sayısal olarak güçlü Türk donanmasının karşısına zaman kaybetmeden çıkarılmış. Senaryo bu meydan okumayı İkinci Dünya Savaşının Pasifik Cephesinde Japonya’ya karşı kazanılan Midway savaşına benzetiyor. Avrupa Amerikan Deniz Kuvvetleri Komutanının akış içinde ‘’barışı sağlamak için kan dökmenin gerekli olduğuna inanıyorum’’ sözü dikkat çekiyor. Senaryo aynen bugün olduğu gibi Amerikan Başkanını tam bir Yunan hayranı yaparken, Amerikan Milli Güvenlik Kurulu Kıbrıs’a yönelik fiili bir harekatın ABD’ye yapılmış olacağı tehdidini ihmal etmiyor. Yunanistan’a da hiçbir adasının işgal edilmeyeceği garantisi veriliyor. Senaryoda dikkat çeken bir diğer önemli husus, Ege gibi kıyı sularda Amerikan donanmasının bu sahada tecrübeli Türk donanması karşısında büyük riskler alamayacağı ve gemi kayıplarına tahammül edemeyeceğini belirtmesi. Bu nedenle USS Truman uçak gemisi, Türk Hava Kuvvetleri ve Türk gemilerinin füze menzili içine sokulmuyor. Diğer taraftan kıyı sularda Harpoon benzeri gemiye karşı güdümlü mermilerin de ana kara ve adaların gölgesi nedeni ile güvenilir olmayacağı genellemesi yapılıyor. Senaryoda Ruslar da Türkleri ikna için aracı olarak kullanılmış. ‘’Türklere söyleyin. Adaları işgal etmesin.’’ (Bu kısım beni bugünün koşullarında bayağı eğlenceli olmuş.)

MEHMED ABDÜL: SEMBOLLER VE MESAJLAR

Amerikalı meslektaşlarımız semboller üzerinden mesaj vermeyi de ihmal etmemişler. Amerikalı Oramiralin İtalya’daki NATO görevinden ve Amerikan Deniz Harp Akademisinden arkadaşı olan Türk Donanma Komutanının adı Oramiral Mehmet Abdül.  Yazar, Abdül’ün Birinci Dünya Savaşında İngilizlerin Türkleri medyada küçük gördüğü karikatür ve yazılarda kullandığı bir tabir olduğunu bilmediğimizi sanıyor olabilir. Diğer sembol isim açık olarak verilmiş ve izah edilmiş. Phantom filosunun iki komutanından birisinin adı Albay Stephanie Decatur. Bayan subaya verilen soyadı da 1804 yılında Osmanlı Garp Ocağı devamı olan Cezayir Dayısını yenerek bir savaş gemisini ele geçiren Deniz Yüzbaşı Stephen Decatur’dan geliyor. Amerikan Donanmasının ilk deniz zaferi olarak kabul edilen olayı resmeden ve yere düşen Türk bayrağını da gösteren Dennis Malone ‘nun yağlı boya tablosu, Pentagon’da ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı makam odası girişinde bulunuyor. Türkiye’nin defaten rica etmesine rağmen tablo kaldırılmış değil.

GÜNCEL NAVARİN TEHDİDİ

Söz konusu kitabın 15. Bölümü salt bir deniz taktik kitabının çok ötesindedir. Türkiye’nin Ege, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de çıkarlarını korumak için Yunan deniz gücü ile karşı karşıya kaldığında Amerikan gücünün kayıtsız şartsız Yunanistan’ın yanında olacağını ve bu uğurda gerekirse Türk donanmasını imha edebileceğinin açık mesajını veriyor. Durumu 1827 yılında Pilos’ta yaşanan Navarin Baskını şartlarına benzetebiliriz. ABD Deniz Enstitüsü tarafından yayınlanan bu senaryo,  düşmanca bir niyetin yansıması ve Türkiye’yi hala Bon Pour L’Orient (Doğulu için İyidir) olarak görme temayüllerinin bir sonucu olarak değerlendirilmelidir.

DİKKAT EGE’YE ÇEKİLİYOR

Senaryonun ve taktiklerin Ege harekât alanı açısından eleştirisi için sayfalar yetmez. Ancak söylenmeden geçilemeyecek husus, senaryoda bir savaşta son sözü söyleyecek Türk denizaltılarından hiç bahsedilmemiş olmasıdır. Pek çok maddi hata ve yanlış bilgi ile bu senaryo ve hal tarzının, hiçbir yerinde Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin kıta sahanlığını koruma kararlılığı ve hidrokarbon kaynakları mücadelesine yönelik hiçbir gönderme yapılmaması da çok ilginçtir. Halbuki bugün için asıl mesele Ege’deki durumdan çok daha önemli olan Doğu Akdeniz enerji kaynakları mücadelesidir. Bir bakıma kurguda, Türkiye’yi Ege sorunlarına çekerek, Doğu Akdeniz yetki alanı paylaşım mücadelesini ikinci plana atmasını arzulayan bir mesaj verilmeye çalışılmıştır. Senaryoda Türkiye’nin Avrasya’ya ve özellikle Rusya’ya tamamen yönelmemesi için de tedbirler alındığını görüyoruz. Örneğin Türk Amfibi gücünü önlemek için çok fazla can kaybına neden olacağından denizaltıların kullanılması ya da ana karaya hava saldırısı istenmiyor. Yani Türk kamuoyunu kazanmak için açık kapı bırakılıyor. 

YUNANİSTAN’A VE RUMLARA GÖREV

Diğer yandan Yunanistan ve Güney Kıbrıs’a bu senaryo ile aslında bir görev verilmektedir. “Türkiye’nin askeri gücü çok artmıştır, siz şimdi ön alırsanız, bizim de desteğimizle Türkiye’yi yener, karada ve denizde siyasi hedeflerinize ulaşırsınız.” Geçmişte emperyalizmin benzer teşvikleri ile kendi başlarına “Küçük Asya” felaketini getirmiş olanların, bu ucuz ve çok tehlikeli senaryoda yer alıp almayacaklarını bilemeyiz. Her hafta 1000 gencini kaybeden Ukrayna’dan ders alacaklarını da sanmadığımı belirtmeliyim.

TÜRKİYE DERSLERİ

Dünya yeni bir jeopolitik evreye girdi. Asya ile ABD/NATO/AB arasındaki mücadelede Asya sürekli kazanıyor. Zira Asya 150 yıl sonra yeniden yükselişe geçiyor. Kaçınılmaz son için ABD pozisyon alıyor. Kenar kuşakta Türkiye’nin eski yeri asla kalmayacaktır. Türkiye, muhteşem coğrafyasını kendi milli menfaatleri için kullanmasını öğrenmelidir. Hiçbir ittifaka ihtiyacı yoktur. Türkiye’nin Yunanistan ile bir savaş tuzağına çekilerek zayıflatılmasına, deniz ve hava kuvveti örselenmiş bir Türkiye’nin tekrar Washington kapılarına gitmesine fırsat verilmemelidir. ABD, alenen işgal ettiği Yunanistan’ı Türk Yunan düşmanlığını kullanarak sömürgeleştirmiştir. ABD bir yere girince zor çıkar. Ancak bugün ABD de çökmektedir. 1919 yılındaki İngiltere’den farkı yoktur. Yunanistan zaten yıkılmış, teslim alınmış ve kolonileşmiş bir devlettir. Ankara her yolu kullanarak Yunanistan’ı masaya ve barışın devamına davet etmelidir. Savaş en kolay olanıdır. Barış zamanı savaşmadan milli menfaatleri sağlamak en zor olanıdır. Cumhuriyetin Onuncu Yıldönümü kutlanırken, Yunan Başbakanı Venizelos ilk defa Türkiye’yi ziyaret ediyordu. Türk Ocağı salonlarında verilen baloda meraklı Amerikan gazetecileri Büyük Atamızın etrafını sarıp sormuşlardı: “Ekselans, İstiklal Savaşına başlarken, Yunanistan’ın muntazam ordularına karşı sizin kuvvet denecek bir birliğiniz yoktu. Yunanlıları nasıl yendiniz?” Atatürk de tereddütsüz cevap vermişti: Orası hiç de önemli değil. Bir şeyler öğrenmek istiyorsanız, Yunanlılarla nasıl dost olduğumu araştırınız. Bugünün Amerikalı gazetecilerine de biz tavsiyemizi yapalım. ‘’Türkiye’nin Yunanistan ile dostluğu Türkiye’nin düşmanlığıyla kıyaslanamaz.”

Cem Gürdeniz