Doğu Akdeniz Havzası’nda keşfedilen enerji kaynakları, küresel aktörlerin gözünü yeniden bu coğrafyaya çevirdi.
Kıbrıs Adası, tarih boyunca olduğu gibi bugün de Doğu Akdeniz’in merkezinde, küresel güçlerin birbirine dolandığı o bitmeyen mücadelenin tam ortasında yer alıyor.
Jeopolitik konumu, enerji hatları üzerindeki stratejik ağırlığı ve askeri dengeleri şekillendiren etkisiyle, bölgesel rekabetin en sıcak yerlerinden biri.
Tam da bu atmosferde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) hem iç siyasette hem de uluslararası dengelerde kritik bir eşiği geride bıraktı.
Zira son seçimler artık sıradan bir demokratik yarış olmaktan çıkmış, adeta “bağımsızlık ile teslimiyet” arasında yapılan bir referanduma dönüşmüştü.
Bir yanda “Toros” kod adlı kurucu lider Rauf Denktaş’ın izinde yürüyen, ¨tam bağımsızlık¨ idealini rehber edinenler; diğer yanda ise Rumlarla federasyon hayaline kapılan, “uzlaşma” uğruna toprak ve egemenlikten taviz vermeye hazır çevreler vardı.
Katılım oranının düşük kaldığı seçimlerin sonunda, KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman oldu.
Sonuç bazı çevrelerde soğuk duş etkisi yarattıysa da, ilk açıklamaları Toros çizgisinden sapmayacağı yönünde güçlü sinyaller veriyor.
Sanırım kendisi de, Annan Planı döneminde nasıl bir felaketin eşiğinden dönüldüğünü iyi biliyor. Rum yönetiminin acımasızlığına bırakılmanın ne anlama geldiğini ise ya büyüklerinden duymuş ya da tarih sayfalarından yeterince okumuş olmalı.
Bugün Filistin’de yaşananlar, Batı Trakya Türklerinin maruz kaldıkları ayrımcı uygulamalar, hem onun hem de tüm Kıbrıs Türklerinin hafızasında bu gerçekleri diri tutmaya yetiyordur.
1974 Barış Harekâtı ile temelleri atılan KKTC, 42 yıldır bağımsız ve demokratik bir hukuk devleti olarak ayakta durma mücadelesi veriyor.
Ancak bu onurlu çaba, uluslararası toplum nezdinde hala hak ettiği tanınmayı bulabilmiş değil.
Oysa tanınma, artık yalnızca bir diplomatik hedef değil; ulusal varlığın, güvenliğin ve onurun teminatı haline gelmiştir.
Birleşmiş Milletler gözetiminde yürütülen onlarca müzakere süreci, Rum tarafının uzlaşmaz tutumu yüzünden hep sonuçsuz kaldı.
Yeni cumhurbaşkanı ne kadar iyi niyet gösterirse göstersin, masayı yine Rumların devireceği açıktır. Çünkü Rum tarafını ne EOKA zihniyetinden ne de ENOSİS sevdasından vazgeçirmek mümkündür.
Bu tablo karşısında, KKTC’nin yeni cumhurbaşkanının yazacağı tek bir hikaye vardır: Tam bağımsızlık.
Tanınma meselesi de artık bir dış politika dosyasından ibaret değil; varoluşun ta kendisidir.
Cumhurbaşkanı Erhürman’ın bundan sonraki dönemde sergileyeceği diplomatik duruş, kurucu iradenin temkinli ama kararlı mirasının devamı niteliğinde olmalıdır.
Türkiye’nin bu süreçteki rolü ise her zamankinden daha belirleyici olacaktır.
Zira Gazze’ye gösterilen duyarlılığın yalnızca küçük bir kısmı KKTC’ye yöneltilseydi, bugün Kıbrıs Türkleri için çok daha umut verici bir tablo konuşuluyor olurdu.
Kıbrıs Türklerinin hakları, bağımsızlık temelinde korunmalı; Türkiye’nin garantörlüğü çerçevesinde KKTC’deki askeri varlık da kararlılıkla sürdürülmelidir.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nin de artık Rum yanlısı bakış açılarını sorgulama vakti gelmiştir.
Garantör devletlerden biri olan İngiltere eski Dışişleri Bakanı Jack Straw’ın söylemi bu bağlamda önemlidir.
Kıbrıs’ta iki toplum temelinde tek bir devletin kurulması amacıyla yürütülen birleşme görüşmeleri ¨saçmalığına¨ son verilmeli ve tek çözümün ¨bölünme¨ olduğu kabul edilmelidir.
Çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti, 1963–1974 yılları arasında Rum yönetimince fiilen çökertilmiştir ve ada, 1974’ten bu yana iki ayrı devlet gerçekliğiyle yaşamaktadır.
Unutulmamalıdır ki, “Hayatımı Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasına adadım” diyen Makarios’un zihniyeti ile “Kıbrıs sorunu bizim için ulusal çıkar meselesidir” diyen Anastasiadis ve onlar gibilerinin düşünce dünyasını değiştirmeleri mümkün görünmemektedir.
Onları ve mezalimi unutmak, tarihi unutmaktır; tarihi unutmaksa, ölüme davet çıkarmaktır. Bakınız Filistin.
Son sözse: Tarih defalarca göstermiştir ki, Kıbrıs Türkleri bir daha asla Rumların insafına bırakılmayacaktır.
İsmet Hergünşen



