“En önemli ve verimli görevlerimiz, eğitim ve öğretim işleridir. Eğitim ve öğretim işlerinde kesinlikle başarı sağlamak gerekir. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu yolla olur. ”[1] ATATÜRK
1. İnsanlık Tarihi, Eğer İnsan Olmanın Tarihi İse O, Eğitim Tarihidir
Ektiğini en geç biçen çiftçi /üretici öğretmendir.
İnsanlığın zaferi tarih boyunca yarattığı kültürse, bu zaferin en gönülsüz ve fedai “meçhul asker”i öğretmendir.
İnsanlık tarihi, eğer insan olmanın tarihi ise, o her şeyden önce eğitim tarihi demektir.
Öğretim ve eğitim birbirini tamamlayan iki süreçtir;
* Öğretim kafayı bilinci /düşünmeyi geliştiriyor,
* Eğitim karakteri ve davranışları oluşturuyor.
Eğitim hızını geçmişten ve gelenekten alıyor. O bütün kültürü ve değerleri yaşatacak, gelecek için yetişen insanın karakterini ve kişiliklerini buradan çıkaracaktır.
Öğretim ve eğitimde bilinenle bilinmeyen, alışılmış ile beklenmedik yeni olay arasında sürekli ve diyalektik ilgi kurulmalıdır.
– Doğru, çağdaş bir eğitim sistemi insanlık tarihinin deneyimlerinden yararlanarak, onu günümüzün ritmine uygun insanlar yetiştireceği için “insani”dir.
– Her memlekette böyle bir yetişme o ülkenin kendi kültüründen kuvvet alacağı, kendi tarihi, örfü ve âdetlerinin kalıntılarından sıyrılarak, bugünkü varlığını kuran geleneğine dayanacağı için “milli”dir.
* Hiçbir gerçek milli eğitim yoktur ki çağdaş seviyesinde “insani” olmasın.
* Ve hiçbir insani eğitim yoktur ki ifadesini belirli bir kültürde bulurken “milli” olmasın.
– Böyle olmayan eğitimler ya çağdaş uygarlığa kapısını kapamış, ilerleme gücünü kaybetmiş ve donmuş eğitimlerdir ki ölüme mahkumdur.
– Yahut da belirli bir kültürde ifadesini bulamadığı için başka kültürleri taklit derecesinde kalan ve bundan dolayı kişilikten yoksun kozmopolit eğitimlerdir (ki ötekinden farksızdır).
Eğitimde kutuplaşma yersizdir, lüzumsuzdur.
Eğitim ve öğretim kişilerin dinamik gelişmesini sağlayan insan ile evren arasındaki diyalektik bir faaliyete dayanır. Bunun için de kaynağı, tarih ve verasetin deneyim içindeki sürekli gelişmesidir. [2]
İnsanın eğitime, eğitilmeye ihtiyacı vardır.
İnsan ancak eğitim sayesinde insan olabilir.
“İnsan hazır olmayan ham yeteneklerle dünyaya geldiği için, yaşamının sonuna kadar bir öğrenci, bir çırak olarak kalıyor. Bunun için insanın eğitime, eğitilmeye ihtiyacı vardır.”[3] Bu konuda ATATÜRK ne demişti, birlikte anımsayalım:
“Eğitim ve öğretim,
* Millet olmanın,
* Bayındır bir vatan kurmanın temel şartıdır.
Dünyanın, olacağına akıl erdiremediği büyük ve millî bir mücadeleyi başarmış olan Türkiye, olmaz gibi görünen bu önemli ve çok büyük savaşı da başarıyla sonuçlandıracaktır. Bunda hiç kimsenin şüphesi olmasın.”[4]
2. Türk Millî Eğitiminin Genel Amacı
50 yıllık Cumhuriyet döneminde millî eğitimimizin amaçlarına ulaşma yolunda kaydedilen gelişmeyi tanıtmak amacıyle Milli Eğitim Bakanlığınca yayımlanan “Cumhuriyetin 50. Yılında Millî Eğitimimiz” adlı eserin Önsöz’ünde, dönemin Milli Eğitim Bakanı Sayın Orhan Dengiz tarafında “Türk Millî Eğitiminin Genel Amacı” şöyle ifade edilmiştir:
Türk Millî Eğitiminin genel amacı, Türk milletinin bütün fertlerini,
– Atatürk inkılâplarına ve Anayasanın başlangıcında ifadesini bulan Türk milli¬yetçiliğine bağlı;
– Türk Milletinin millî, ahlâkî, insanî, manevî ve kültürel değerle¬rini benimseyen, koruyan ve geliştiren;
– Ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan;
– İnsan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan millî, demokratik, lâik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuri¬yetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;
– Beden, zihin, ahlâk, ruh ve duygu yönlerinden dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve girişimciliğe değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek;
– İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak;
* Böylece, bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mut¬luluğunu artırmak;
* Öte yandan millî birlik ve bütünlük içinde ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak;
* Nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.[5]
Atatürk tarafından bakla bilime dayalı ulusal doğru temeller üzerine kurulan Millî Eğitimimiz, uzun yıllar Cumhuriyet değerleri çerçevesinde yürütüldü. Bugün geldiğimiz noktada, Cumhuriyet döneminde yarım yüzyıllık gelişmeyle gelinen 50. yıla kadar oluşan birikimlerle çıkarılan Millî Eğitim Temel Kanunu da esas alınarak, daha büyük bir hızla eğitim sistemimiz kurucu ayarlara dönerek yeniden düzenlenmeli ve Türk milleti “çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve seçkin bir ortağı’’ olma yolunda mutlu yarınlara doğru hızla ilerlemeyi sürdürmelidir.
3. Aklı İşletmeyi ve Bilimin Yol Göstericiliğini Öğretmek İlk Temel Eğitim Olmalı
Atatürk yaşamı boyunca aklıselimi, bilimi, araştırmayı, çok çalışmayı, çağdaşlığı yaşam biçimi edinen ve çok kitap okuyan müstesna bir bilim, düşün, siyaset insanı idi. O, nesillerin düşünsel gelişimi bağlamında şöyle söylemişti:
“Yüksek düzeyde olan, kendi düzeyinden bilgi ve anla¬yışça aşağı olanı beğenmez. Fakat bu hal, aslında takdir ve özendirmeye lâyık görülmek gerekmez mi? Her yeni yetişen, kendinden eskisini beğenmeyecek kadar yükselirse, o zaman, ancak o zaman gelecek kuşaklar, birbirinden derece derece yüksek düzeyde bir yüksek kuşak oluşturabilir ki, insanın ilerlemesinin amacı da budur.”(1918) [6]
Atatürk’ün, dünya nimetleri, akıl ve insan zekâsı hakkındaki tespiti ve söylemi de çok önemlidir:
“Allah dünya üzerinde yarattığı bu kadar nimetleri, bu kadar güzellikleri insanlar yararlansın, varlık içinde yaşasın diye yaratmıştır ve en son derecede yararlanabilmek için de, bütün yaratıklardan esirgediği zekâyı, aklı insanlara vermiştir.”(1923)[7]
Zekâ ve Akıl hakkında:
“Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmeyeceği hiçbir şeyi düşünemiyorum.”[8]
“Herşeyin kaynağı insan zekâsıdır.”[9]
“İnsanın vücudu bir kürsüdür; zekâ cevherinin koruyucu kabı olan başı, üzerinde taşımak için kurulmuş bir kürsü!… Çünkü esas zekâdır…”[10]
“İnsanların yaşamına, faaliyetine egemen olan kuvvet, yaratma ve icat yeteneğidir.”[11]
“Akıl ve mantığın çözemeyeceği sorun yoktur.”[12]
“Yaşamda daima ve çok ölçülü olmak gerekir.”[13]
Gençlere Beyin Eğitimi Verilmesi Şart
Atatürk, geçmiş dönemlerde milleti oluşturan bireylerin beyinle¬ri bir daha bilgisizliğe düşmemesi için onların eğitimle geleceğe en iyi ve çağdaş bir şekilde hazırlamanın gerçek bir çözüm olacağı görüşündedir. Bu¬ görüşünü gerçekleştirmek için akıl, mantık ve din açısından da hiçbir güçlüğün düşünülmüş olamayacağının bilinciyle bilgisizlik ve sonuçları hakkında şunları söylemiştir:
“Milleti yüzyıllarca başkasının tutku ve faydalanma aracı yapan en büyük düşmanı bilgisizliktir. Milleti yüzyıllarca kendi benliğine sahip yapmayan, milleti yüzyıllarca kendi hakkında olup bitenden habersiz bulunduran hep bu bilgisizliktir. Hükümdarların, şunun, bunun, milleti tutsak gibi, köle gibi kullanmaları, bütün vatanı kendi özel toprakları gibi saymaları, hep milletin bu bilgisizliğinden yararlanılmak sayesinde idi. Gerçek kurtuluşu istiyorsak her şeyden önce bütün kuvvetimiz, bütün hızımızla bu bilgisizliği yok etmek zorunluğundayız. Burada bilgisizliği yalnız okuyup yazmak anlamına almıyoruz. Üç buçuk dört yıl önce kendisini tutsaklık ve ölüme boyun eğmesi hakkında hükümdarının verdiği emirlere, yayınladığı fetvalara, gönderdiği ordulara karşı ayaklanmakla bu bilgisizliği yırttığını ve bu bilmezlikten sıyrıldığını kanıtladı. Gerekir ki millet bir da¬ha o bilmezliğe düşmesin! Hepimize düşen görev, beyinle¬ri bir daha bu bilgisizliğe düşmemek için hazırlamaktır; bu¬nu yapmak için akıl, mantık ve din açısından hiçbir güçlük düşünülmüş değildir. Bu yolda önümüze herhangi bir engel çıkarsa, doğru bildiğimiz yolda herhangi bir kara kaya meydana gelirse derhal o engeli yıkmak, o kayayı parçalamak, memleketin şerefini, namusunu, yaşamını düşünenler için borçtur, zorunluluktur, İlâhî emirdir.”(1923)[14]
“Memleketimizde bilgisizlik varsa geneldir, yalnız kadın-larımıza değil, erkeklerimize de aittir.”(1923)[15]
Bilim Anlayışı ve Yöntem Nasıl Olmalıdır?
“Bilim çeviri ile olmaz, incelemekle olur.”(1932)[16]
“Her işin esas hedefine kısa ve kestirme yoldan varmak arzuya değer olmakla beraber, yolun akla uygun, mantıklı ve özellikle bilimsel olması şarttır.”(1931)[17]
“Hiçbir yargıyı kendiniz, kendi bilginize ve inanınıza vurmadan, filân veya falan Avrupalı yazar söylemiş diye, hemen benimsemeyiniz. Onların, hele biz Türkler, bizim di-limiz ve tarihimiz üzerindeki yargıları çok kere yanlış bel-lenmiş esaslara dayandığını görüyorsunuz.”[18]
“Her şeyden önce, kendinizin dikkat ve itina ile seçece¬ğiniz belgelere dayanınız. Bu belgeler üzerinde yapacağınız incelemelerde, her şeyden ve herkesten önce kendi karar gücünüzü ve millî süzgecinizi kullanınız.”[19]
“İş bölümü, maddî işlerde olduğu gibi düşünsel, siyasal, idarī işlerde de çoğalmıştır. Örneğin, bilim, her biri bir konu ve yönteme sahip bir çok bölümlere ayrıldı. Bir adamın bir bilimi bütünüyle kavramasına imkân kalmadı.”(1930)[20]
En Gerçek Yol Gösterici Bilimdir
“Dünyada herşey için, maddiyat için, maneviyat için, yaşam için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, tekniktir. Bilim ve tekniğin dışında kılavuz aramak dalgınlıktır, bilgisizliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız, bilimin ve tekniğin yaşadığımız her dakikadaki evrelerinin gelişmesini kavramak ve ilerlemelerini zamanında izlemek şarttır. Bin, iki bin, binlerce yıl önceki bilim ve teknik dilinin çizdiği kuralları, şu kadar bin yıl sonra bugün, aynen uygulan kalkışmak, elbette bilim ve tekniğin içinde bulunmak değildir.”(1924)[21]
“Bundan sonra memleketimizi kesin kurtuluşa kavuşturmak için pek kuvvetli ve esaslı önlemler almak gerekir. Bu önlemlerin en önemlisi ve en birincisi bilim ve kültürdür.”(1923)
[22]
“Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meş’ale, pozitif bilimdir.” (1933)[23]
4. Türk Milletinin Başöğretmeni Atatürk’tür
Atatürk, eğitimi kendi kişiliğinin bütünlüğünde ve kendi bilincinde öylesine değerlendirmektedir ki, kişiliğinin en temel niteliğini öğretmenlik olarak görmekte ve söylemektedir. O’nu nitelendirmek isteyen ozan Behçet Kemal Çağlar’a der ki:
“Benim asıl bir niteliğim var ki, onu hiç yazmamışsın. Benim asıl kişiliğim öğretmenliğimdir; ben milletimin öğretmeniyim; bunu yazmamışsın…”[24]
Daha 4 -11 Eylül 1919, Sivas Kongresi’nde milleti için eğitim konusunda düşüncesini şöyle belirtmişti:
“Türk halkı iyi bir eğitim görmeli ve iyi bir hükümete sahip olmalıdır. Eğitim, okul demektir. Türk köylüsünün pek azı okur-yazardır, ama bu köylüler gelişmeye isteklidirler; çocuklarının iyi bir eğitim almasını, Müslümanlığın yüksek değerleriyle kuşanmasını isterler…”[25]
Sonraları ise, eğitimin önemini ona olan inancını daha çarpıcı bir dille belirtir:
“Eğitimdir ki bir ulusu özgür, sanlı ve yüksek bir toplum olarak yaşatır; eğitim yokluğu ise köleliğe, yoksulluğa düşürür…”
Bununla Atatürk, Osmanlı toplumundaki çöküşün ve yıkımın nedenini tanılamıştı (teşhis etmişti).[26]
“Eğitim ve öğretimde hızla yüksek bir düzeye çıkacak bir milletin, yaşam mücadelesinde maddi, manevi bütün kuvvetlerinin artacağı kesindir. Eğitim ve öğretim faaliyetimiz * İlk öğretimin fiilen genel ve zorunlu olmasını,
* Memlekette eğitim birliğini,
* Ortaöğretimin iyi araçlarla artırılmasını ve kolaylaştırılmasını,
* Meslek öğretiminin ilk ve orta derecesinden en yüksek derecesine kadar memlekette sağlanmasını,
* Yüksek öğretimin de sayıda olduğu kadar değerde de bu yüzyılın gereksinimlerine yeterliğini hedef tutmuştur.”[27]
– Eğitim, ülkenin milli bir şekilde kalkınmasıyla ilgili önemli ve ciddi bir konudur /durumdur, denildiğinde “Eğitim nedir” sorusu tam ve doğru cevabını bulmuş olmaktadır. Bunun için Atatürk; “Memlekette eğitim ve öğretim ışığının yayılmasına ve en derin köşelere kadar işlemesine özellikle gözlerimizi çeviriyoruz”[28] demiştir.
– Her alanda eğitim milli olmak zorundadır:
“Türkiye’nin eğitim ve öğretim siyasetini her derecesinde tam bir açıklık ve hiçbir tereddüte yer vermeyen kesinlikle ifade etmek ve uygulamak gerekir. Bu siyaset her anlamıyla milli bir nitelikte gösterilebilir.”[29]
5. Eğitim, Kültür Milletin Bilincidir, Ulusun Kültür Ordusu Olmalıdır
Eğitim, bilim ve sanat, toplu anlamı ile kültür /ekin demektir ve kültür milletin bilincidir. Eğitim ayrıca o bilinci oluşturan eylemdir.[30] Her ulusun bilinci, eğitim, ve kültür varlıklarındaki zenginliği ölçüsündedir.
“Bir millet kültür ordusuna sahip olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin o zaferlerin sürekli sonuçlar vermesi, ancak kültür ordumuzun varlığına bağlıdır. Bu ikinci ordu olmadan, birinci ordunun verimli sonuçları kaybolur.”(1923)[31]
“Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet, henüz millet adını almak yeteneğini kazanmamıştır. Ona alelade bir kitle denir; millet denemez. Bir kitle, millet olabilmek için, kesinlikle eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır. Onlardır ki, bir toplumu millet haline getirirler. Bizim milletimiz elbette dünyanın takdirlerine hak kazanmış bir toplumdur. Fakat onu layık olduğu şeref derecesine eriştirecek olan öğretmenlerdir. Millet, memleket, Cumhuriyet öğretmenlerden yüksek hizmet beklemektedir.”(1925)[32]
6. Cumhuriyet Döneminde Eğitim Adına Yapılanlar
1923-1938 yılları arasında eğitim adına hayata geçen proje ve etkinlikler, dönemindeki sonuçlarından çok, geleceğe dönük mesajıyla anlam kazanır. Bu çerçevede söz konusu dönemde eğitimde yapılanlar şöyle sıralanabilir:[33]
– Eğitimin toplumsal önemi öne çıkarılmıştır.
– Geleneksel eğitim sistemi felsefe ve yöntemleriyle kaldırılarak yerine yeni eğitimin yöntem ve anlayışı ikame edilmiştir. Ders programlarında John Dewey gibi yabancı uzman görüşleri doğrultusunda modern yöntemler kullanılmıştır. Hayat bilgisi, toplu öğretim ve iş okulu gibi yenilikler bu dönemde örgün eğitime girmiştir.
– Eğitim millî olmuştur. Yüzyıllardır devlet denetiminden uzak olan azınlıklar eğitimi devlet denetimine alınmıştır.
– Tarikat, tekke ve zaviyeler kapatılmıştır.
– Eğitim bürokrasisi ve eğitim örgütlenmesi yeniden yapılandırılmıştır.
– Eğitim laik olmuştur. Öğretim birliği (tevhid-i tedrisat) hayata geçirilmiştir.
– Eğitimde cinsiyet ayrımcılığını önleyici yasal güvenceler getirilmiştir. Bu bağlamda karma eğitim uygulamasına geçilmiştir.
– İlköğretim anayasal teminatla zorunlu hâle getirilmiştir. Ücretsiz eğitim uygulamasına geçilmiştir. Böylelikle Türkiye Atatürk döneminde “nüfusuna bakarak, dünyanın en büyük ücretsiz eğitim sistemini kuran memleketlerden biri olmuştur.”[34]
– Latin harflerine geçilmistir (1 Kasım 1928 tarih ve 1353 sayılı yeni ‘Yeni Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’).
– Üniversite reformu gerçekleştirilmiştir. Darulfünun, yerini batılı tarzda bir üniversiteye (İstanbul Üniversitesi’ne) bırakmıştır.
Bu eğitim icraatına yol açan eğitim politikası Türk Tarih Cemiyeti’nin 1931 yılında yayımladığı Milli Tarih IV adlı kitapta şöyle özetlenir:
* Milliyetçi, halkçı, inkılâpçı, laik cumhuriyet vatandaşları yetiştirmek,
* İlköğrenimi fiilen yaygınlaştırmak, dağda yalnız yaşayan çobana kadar bütün vatan¬daşlara okuma yazma öğretmek,
* Yeni nesilleri bütün öğrenim derecelerin¬de genellikle uygulamalı ve özellikle de ekonomik hayatta, dünya ve ahret ceza¬ları korkusundan doğan ahlak yerine, hür¬riyet ve düzenin uyumuna dayanan gerçek ahlaka ve erdeme kavuşmuş biçimde yetiş¬tirmek,
* Türk milletini bu esaslara dayanarak me¬deniyet safında en ileriye götürmek, yeni nesilleri Türk olmak haysiyetinin gerek¬li kıldığı bu amaçlara en kısa zamanda ulaştırmak.[35]
Büyük ölçüde Atatürk’ün eğitime yüklediği anlam ve algıya uygun olarak şekillenen bu politikanın temel amacı,
– Yeni kurulan Türki¬ye Cumhuriyeti Devleti’ni eğitim yoluyla kalıcı hâle getirmek;
– Çağa ve uluslararası topluma sağlıkla bütünleşmesini (entegrasyonunu) sağlamaktır.[36]
1 Kasım 1937 tarihli Meclis açış konuşmasında Atatürk, bu idealini açıkça ortaya koyar:
“Büyük davamız, en medeni ve en müref¬feh millet olarak varlığımızı yükseltmektir.
Bu, yalnız kurumlarında değil, düşün¬celerinde temelli bir inkılâp yapmış olan büyük Türk milletinin dinamik idealidir.
Bu ideali en kısa zamanda başarmak için, fikir ve hareketi, beraber yürütmek mecburiyetindeyiz. Bu teşebbüste başarı
* Ancak, planlı ve akılcı tarzda çalışmakla mümkün olabilir.
* Bu sebeple, okuyup yazma bilmeyen tek vatandaş bırakmamak;
* Memleketin büyük kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetiştirmek;
* Memleket davalarının ide¬olojisini anlayacak, anlatacak, nesilden nesile yaşatacak fert ve kurumları yarat¬maktır (…)”[37]
Atatürk’ün eğitim viz¬yonu yeni Türk devletinin siyasal örgütlenme kabiliyeti ve kendi kültür kökleri üzerinden geleceğe taşıma misyonuna sahiptir. Böyle bir misyon ancak çağa uygun bilgi ve beceriye sahip kısaca iyi eğitimalmış bireylerle hayata geçebilir. O nedenle yeni Türk devletinin en büyük ihtiyacı bu insandır. Bu insan iyi eğitim görmüş, toplumsal sorumlulukların farkında, cumhuriyetin değerleriyle bütünleşmiş bir vatandaştır. Vatandaş ulus devleti ayakta tutan en büyük güçtür. Modern Türkiye Cumhuriyeti kendi hak ve sorumluluklarının bilincinde olan vatandaşlara sahip oldukça geleceğe güvenle bakabilir. Atetürk’ün eğitim vizyonu bu gerçek üzerinde gelişir. Yüzyıl sonra bugün de toplumsal sorumluluklarının bilince bu insanların birlik ve beraberliği içinde ülkemizin yaşamsal sorunları aşılabilecektir.
Kendi ayakları üzerinde duramayan vasıfsız, mesleksiz, çağa uygun bilgi ve beceriden yoksun olan bireyin topluma katkısı olamaz. Bu tür bireylerden oluşan toplumun eşit ve saygın bir üyesi olması fazla bir iyimserliktir. Nutuk’ta bu durum aynen şöyle ifadesini bulur:
“Gerçekten de bugünün yaşam şartları içinde bir tek birey için olduğu gibi, bir millet için de kudret ve kabiliyetini fiili eserlerle gösterip kanıtlamadıkça kendisine değer verilmesini ve saygı gösterilmesini beklemek boşunadır. Kudret ve kabiliyetten yoksun olanlara değer verilmez. İnsanlık, adalet ve mertliğin gereklerinin yerine getirilmesini, bütün bu vasıtalara sahip olduğunu gösterenler isteyebilir.
Efendiler, dünya imtihan dünyasıdır. Türk milleti, bunca yüzyıllardan sonra yine imtihan karşısında bulunduruluyordu. İmtihandan başarı sağlamadan bize karşı lütufkârca davranılmasını beklemek doğru olabilir miydi?”[38]
SEDAT ŞENERMEN
Kaynakça
[1] ATATÜRK’ÜN Maarife Ait Direktifleri, İstanbul, 1939, Maarif Vekâleti Ana Programa Hazırlıklar Serisi, A, No:1.
[2] Prof.Dr. Hilmi Ziya ÜLKEN, Eğitim Felsefesi, İstanbul, 1967, Milli Eğitim Basımevi, s.I-VI “Önsöz”den.
[3] Prof.Dr. Takiyyettin MENGÜŞOĞLU, Felsefî Antropoloji, İstanbul, 1971, s.42; Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, İslam ve Eğitim, İstanbul, tarihsiz, Düşün Yayıncılık, s.17.
[4] S. Edip BALKIR, Eski Bir Öğretmenin Anıları (1908-1940), İstanbul, 1968, s.99.
[5] Orhan DENGİZ (Dönemin Millî Eğitim Bakanı), Cumhuriyetin 50. Yılında Millî Eğitimimiz, İstanbul, 1973, Milli Eğitim Basımevi, (Önsöz’den).
[6] Prof.Dr. Afet İNAN, M.Kemal Atalürk’ün Karlsbad Hatıraları, s.51.
[7] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, c. II, s.108.
[8] Prof.Dr. Afet İNAN, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Ankara, 1959, Türkiye İş Bankası Yayınları, s.182.
[9] Falih Rıfkı ATAY, 19 Mayıs, Ankara, 1944, s.41.
[10] Ruşen Eşref ÜNAYDIN, Atatürk’ü Özleyiş, Ankara, 1957, Türkiye İş Bankası Yayınları, s.116.
[11] ve [12] Prof.Dr. Afet İNAN, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, s.270.
[13] Hasan Rıza SOYAK, Yakınlarından Hatıralar, İstanbul, 1955, s.10; Prof.Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 2007, s.465.
[14] Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Milli Eğitim Bakanlarının Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri, c. I, s.15; Prof.Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s.250-251.
[15] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, c. II, s.87.
[16] Melâhat ÖZGÜ, Sümerbank Dergisi, Cilt:3, Sayı:29, 1963, s.167.
[17] Uluğ İĞDEMİR, Sümerbank Dergisi, Cilt:3, Sayı:29, 1963, s.184.
[18] İbrahim Necmi DİLMEN, T.D.K. Yıllık, 1943, s.31.
[19] İslâm Ansiklopedisi, 10. Cüz, s.787.
[20] Prof.Dr. Afet İNAN, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Ankara, 1969, T.T.K. Yayını, s.519.
[21] Atatürk’ün Maarife Ait Direktifleri, s.19; Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Milli Eğitim Bakanlarının Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri, c. I, s.21; Prof.Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s.251-252.
[22] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, c. II, s.72.
[23] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, c. II, s.275.
[24] Prof.Dr. Sadi IRMAK, “Atatürk’ten Anılar”, Mesleki ve teknik Öğretim Dergisi, Kasım, 1979, say: 321, s.12.
[25] ve [26] E. A. PİTTARD, “La Memoire d’ATATÜRK”’ten alıntıyı aktaran: M. Rauf İNAN, ATATÜRK’ÜN EĞİTİMCİ KİŞİLİĞİ, (CUMHURİYET DÖNEMİNDE EĞİTİM kitabı içinde), İstanbul 1983, Milli Eğitim Basımevi, s.2.
[27] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, c. I, s. 345.
[28] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, c. I, s. 316.
[29] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, c. I, s. 317.
[30] M. Rauf İNAN, ATATÜRK’ÜN EĞİTİMCİ KİŞİLİĞİ, (CUMHURİYET DÖNEMİNDE EĞİTİM kitabı içinde), s.1.
[31] ve [32] Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, ve Milli Eğitim Bakanlarının Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri, s.17; 25.
[33] ve [36] Prof.Dr. İsmail DOĞAN, “Atatürk’ün Eğitim Vizyonu”, Cumhuriyet Dönemi Türk Kültürü ATATÜRK DÖNEMİ (1920-1938), (Kitabı içinde), Ankara, 2009, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, c.2, s.673, 674.
[34] İlhan BAŞGÖZ, Türkiye’nin Eğitim Çıkmazı, Ankara, 1995, KB. Yayınları, s.146.
[35] Bkz. Türk Tarih Cemiyeti Komisyon, Milli Tarih IV, İstanbul, 1931, Milli Eğitim Basımevi.
[37] Reisicumhur Atatürk’ün Ka¬mutayı Açış Nutukları, I-XI, 1937, Ankara, (2007), Tıpkı Basım, Düşünen, Tartışan, Demokrat Türkiye Yayınları, s.12.
[38] Kemal ATATÜRK, Nutuk 1919-1917, (Bugünkü dille yayına hazırlayan: Zeynep KORKMAZ), Ankara, 2004, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, s.437.