RUM ORTODOKS KİLİSESİ’NİN KIBRIS’TAKİ KARAR ALMA SÜREÇLERİNDEKİ ETKİSİ (5)

İngiliz Yönetimi Döneminde Kilise (DEVAMI)

1907 yılında, İngiliz Sömürgeler Bakanlığı Müsteşarı ve parlamento üyesi Winston Churchill’in Ada’ya yaptığı ziyaret, Kıbrıs’ın yakın tarihinde önemli olaylardan biri olarak kabul edilir. Kıbrıs Ortodoks Kilisesi önderliğinde Kıbrıs Rum Toplumu, bu ziyareti Enosis’i gerçekleştirme yolunda önemli bir fırsat olarak kabul ettiler ve bu fırsatı en olumlu şekilde değerlendirmek için büyük çaba gösterdiler. Churchill yaptığı konuşmada, “Karşılama törenindeki Rumların taşkınlıklarının, İslam ahalisinin şeref ve şanına yöneltilmiş bir hakaret olarak görmediğini, bu gösterilerin Rum ahalisinin içinde besledikleri istemden kaynaklandığını sandığını ve Rumların kendi üzerinde etki yaratmak için bu yola başvurduklarını” belirtti. Churchill’den sonra söz alan Kitium Piskoposu Kiril, konuşmasında değişmeyen emellerine vurgu yaparak, “Ulusal emellerini hiçbir zaman unutmayacaklarını, tüm Ada Hıristiyan ahalisinin tek emelinin, Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesi olduğunu, bu emelin de Tanrı’nın ve adaletli İngiltere Devleti’nin lütfu ve Churchill’in yardımı sayesinde gerçekleşebileceğini” belirtti. Churchill bu konuşma sonrasında verdiği yanıtta; “Enosis’in gerçekleşmesinin, Türkiye ile olan anlaşmanın feshedilmesi anlamına geleceğini ve toplumun her iki kesimi arasında sürekli ve tehlikeli bir zıtlık doğacağını, bununla birlikte Kıbrıslı Rumların anavatan diye niteledikleri Yunanistan’la birleşme isteklerinin saygı duyulması gereken bir duygu olduğunu” belirtti ve İyonya adalarının Yunanistan’a verilmiş olması örneğine de değinerek, “o sırada bu adaların İngiltere hükümeti’ne ait olduğunu, ama Kıbrıs’ın bu durumda olmadığını” vurguladı .

1907 yılında reddedilen bu isteklerini, 1911 ve 1912 yıllarında, başpiskoposun önderliğinde hazırladıkları yeni muhtıralarla İngiliz Hükümetine yineleyen Rumlar, İngiliz Sömürgeler Bakanlığı’ndan aynı olumsuz yanıtları aldılar. Ancak, kararlılıklarından bir adım geri atmadılar. Yasama Meclisi’nin Rum üyelerinin başpiskopos ve piskoposlarla birlikte hazırlayıp İngilizlere verdikleri muhtıralara, İngilizlerin vermiş olduğu olumsuz yanıtlara gerekçe olarak, 1878 İngiliz-Osmanlı Savunma Anlaşması’nı ve bu anlaşma gereği Türkiye’nin Ada üzerindeki haklarını göstermesi, Ada’daki politik havayı daha da geriyordu. Rumlar, ulusal emellerine ulaşmada Türkleri bir engel ve İngilizlerin kendi isteklerini kabul etmemeleri için bir bahane olarak görüyorlar, bu bakımdan da İngilizler kadar Türklerden de nefret ediyor ve her ortamda bu duygularını ortaya koyuyorlardı.

Özellikle 1912 yılı Ada’da Rumların taşkınlıklarının arttığı ve Türklere karşı ölümle sonuçlanan saldırıların gerçekleştiği bir yıl oldu. Bunun temel nedenini de Trablusgarp Savaşı ile Balkan Savaşı’nda Türklerin aldığı yenilgiler ile yukarıda belirtilen, İngilizlerin Ada’daki iki toplumu karşı karşıya getiren ikiyüzlü siyaseti idi. Rum meclis üyeleri, 5 Şubat’ta Yüksek Komiser’e sundukları muhtırada belirtilen isteklerinin yerine getirilmeyişini gerekçe göstererek, Nisan 1912 tarihinde topluca istifa ettiler. Bu istifanın kendilerince haklı nedenlerini anlatan bildiriler bastırarak halka dağıttılar. Ada’da değişik yerlerde yapılan mitinglerle Rum halkı İngilizlere ve Türklere karşı kışkırtıldı. Her zaman olduğu gibi bu eylemlerde de kilise başroldeydi. 17 Nisan’da, Lefkoşa’da düzenlenen büyük bir mitingle, başpiskoposun başkanlığında, piskoposları, Cikko Manastırı keşişini, meclisten istifa edenler ile birlikte eski Rum meclisi üyelerini de kapsayan bir Merkez Komite kurularak, bundan sonraki mücadelenin, bu kurul tarafından sürdürüleceği halka duyuruluyordu. Başpiskopos, Merkez Komite Başkanı sıfatıyla, 9 Mayıs’ta Yüksek Komiser’e bir mektup göndererek, daha önceki muhtıralarda belirttikleri isteklerinin tüm Rum halkının arzusu olarak İngiliz Sömürgeler Bakanlığı’na iletilmesi ve yerine getirilmesini istedi. Aynı gün Başpiskopos Kirillos’un söylediği ve o yıl içerisindeki tüm kasabalarda yapılan Enosis mitinglerinde tekrarlanan bir slogan haline gelen söylemi, bir süredir tırmanan gerginliği zirveye çıkardı. “Hiçbir hareket, hiçbir baskı, hiçbir dünyevi kuvvet, Yunanistan’la birleşmek yönündeki değişmez azim ve duygumuzu ortadan kaldıramaz” .

1911-1912 Balkan Savaşlarının bitimini müteakip, 3 Haziran 1914’de İyonya adalarının Yunanistan’a verilişinin 50. yıldönümü olması nedeniyle, Rum toplumu adına başpiskopos, piskoposlar ve Yasama Meclisi’nin Rum üyelerinin imzaladığı, Enosis istekli bir mesaj İngiliz Kralı’na iletilmek üzere Yüksek Komiser’e verildi. Bu mesajda “Büyük anneniz Majeste İngiliz Kraliçesi’nin İyonya adalarını Yunanistan’a devreden yüce ve soylu davranışına duyduğumuz saygı ve minnettarlığı sizin de gösterip, geleneksel Helen dostluğunuza yakışır şekilde, Kıbrıs halkının ebedi ve şiddetli istek ve emellerine uygun olarak, bizleri, aynı ırktan olduğumuz Helen krallığı ile birleştirmekten memnunluk duyacağınıza inanmaktayız” denilmekteydi.

Osmanlı’nın İngilizler karşısında Almanların yanında savaşa girmesi sonucunda, 5 Kasım 1914’de, 1878 Kıbrıs Konvansiyonu’na aykırı şekilde, İngilizler Ada’yı tek yanlı bir kararla ilhak ettiler. İngilizler’in ilhak kararının açıklanması, Rum Toplumu ve kilise tarafından “Enosis’e giden yoldaki son engelin kalktığı” şeklinde yorumlanarak sevinçle karşılandı. Çünkü İngiliz yönetimi, o güne kadar Rumların ilhak taleplerini, 1878 muahedesini göstererek, Osmanlı egemenliğinin Ada’da devam ettiği, kendilerinin Ada’yı geçici olarak yönettikleri mazeretine sığınarak reddediyorlardı. Kıbrıs’ı, İngiliz İmparatorluğu’na katan “Kraliyet Emirnamesi”, Osmanlı’nın İngiltere aleyhine savaşa girmesi nedeniyle, 1878 Anlaşması ve eklerinin geçersiz olduğunu ve Kıbrıs’ın İngiltere’ye ilhak edildiğini ilan etmekteydi . Böylece İngiltere hükümetinin, Kıbrıs’ın Osmanlı’ya ait olduğu gerekçesiyle, Ada hakkında herhangi bir karar alınamayacağına ilişkin iddiası da değerini kaybediyordu . Bunun sonucu, Kıbrıs’ın İngiltere’ye ilhakından itibaren kilise, Rum Toplumu ve Yunanistan’ın Ada’nın Yunanistan’a bağlanması yolundaki çalışmaları ve entrikaları hız kazandı .

Bu amaçla, 20 Kasım 1914’de başpiskopos ve meclisin Rum üyelerinin imzaladığı bir muhtırayı Yüksek Komisere verdiler. Muhtırada; “Kıbrıs’ın İngiliz İmparatorluğu’na katılması kararı, kilise ve Kıbrıs halkı tarafından sempati ile karşılanmıştır. Bu duygu ve görüşle, ülkemizin Türk egemenliğinden nihai kurtuluşunun, kilise ile Kıbrıs halkında yarattığı sevinç duygularına tercüman olmak arzusundayız. Bu değişikliğin, Ada’nın siyasi statüsünü, ülkemizin anavatanımızla, yani ait olduğumuz Helen krallığı ile kesin ve hızlı rehabilitasyona giden yolun son aşamasını oluşturduğu inancını belirtmek isteriz” şeklindeki ifadelerle amaçlarını dile getirmekteydiler.

Rumların Ada’yı Yunanistan’la birleştirme umutlarının arttığı bir ortamda, gelişen bir başka olay ortalığı daha da karıştırdı. İngiltere, bir hafta içinde kendi yanında savaşa katılması ve Bulgaristan’a hücum etmesi koşuluyla, Kıbrıs’ı Yunanistan’a vermeyi kabul ettiğini Yunan hükümetine bildirdi. 1926-1932 yıllarında, Ada’da valilik yapan Sir Ronald Storrs, anılarında İngiliz teklifi ile ilgili şunları yazıyor: “1915 Kasım’ında (Balkanlarda) kritik bir durum ortaya çıkar. Asquith hükümeti o zaman Avusturya işgali tehlikesiyle başbaşa olan Sırbistan’ın imdadına yetişmek için Kral Konstantin yönetimindeki Yunanistan’ı ikna etmeye çalışmaktadır. … Bu esnada Kings College müdürü olup, ateşli bir filhelen ve Venizelos’un da yakın bir dostu olan Ronald Burrows tarafından Yunan halkının ilgisini uyandırmak amacıyla, ilginç bir teklif yapılır. Yüksek Komisere talimat verilerek Ada’daki başpiskopos ve Kavanin Meclisi Rum üyelerine Yunanistan’ın İngiltere yanında derhal savaşa katılması koşuluyla Kıbrıs’ı onlara devretmeye hazır olduğumuzu bildirecekti. Daha sonra başpiskopos ve birkaç ünlü Kıbrıslı bir İngiliz destroyerine bindirilip Atina’ya getirilecek ve bu duyuruyu bizzat başpiskopos yapacaktı. Buradan bir heyecan kasırgasıyla meclise gidilecek, ya hükümet bu coşkuyla teklifi kabul edecek veya Venizelos’un başa geçmesi sağlanacaktı” .

İngilizler, bu aşamada, kendi politikalarını gerçekleştirebilmek için Kıbrıs’taki kiliseyi, din adamlarını ve Enosisçi unsurları, Yunanlı siyasiler üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanmaktan çekinmemişlerdir. Koloniler Bakanı BonarLawın Kıbrıs Yüksek Komiseri Clauson’a gönderdiği 16 Ekim 1915 tarihli telgraf bunu açıkça ortaya koymaktadır; “Lütfen (Kıbrıs’ın Yunanistan’a önerildiğini) başpiskoposa ve öteki önde gelen kimselere bildiriniz ve kendilerine, yinelenmesi uzak bir olasılık olan böyle bir avantajdan yararlanarak Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını sağlayabilmek için derhal Atina’ya giderek istekleri doğrultusunda Kral ve Parlamento üzerinde baskı oluşturmalarını öneriniz. Bu amaç doğrultusunda kendilerine elinizdeki bütün olanaklarla destek olmanız için tam yetkilisiniz” .

TURGAY BÜLENT GÖKTÜRK

1 Gazioğlu, 1996, a.g.e., s. 103.
2 Ahmet An, Kıbrıs’ta İsyanlar ve Anayasal Temsiliyet Mücadelesi (1571-1948), Lefkoşa, 1996, s. 102.
3Hill, IV, a.g.e., s.518., Alithia, 26 Mayıs 1912.
4 Gazioğlu, 1996, a.g.e., s. 127.
5A.g.e.,s. 131; Ayrıca Kraliyet Emirnamesi ve İngiliz İşgali konusunda ayrıntılı bilgiler için bkz. Gazioğlu, 1960, a.g.e.
6 An, a.g.e., s. 106.
7 Metin Çetin, Kıbrıs Cumhuriyeti ve Bir Liderin Doğuşu, Lefkoşa, 1955, s. 4.
8 Gazioğlu, 1996, a.g.e., s. 134.
9 TaçgeyDebeş, Sir Ronald Storrs’un Anıları, KKTC, 1993,ss. 21-22.
10 FO 371/2273.