Son bir kaç yıldır uluslararası sistemde tektonik değişimler yaşanmakta ve askeri gücün teknolojik açıdan üstünlüğü arttırılarak, çatışmalara yeni boyutlar kazandırılmaktadır.
Üçüncü Dünya Savaşı çıkmasa bile, bir sonraki savaşın nerede gerçekleşeceğini öngöremeyeceğimiz doğru.
Ancak ülkelerin davranışları ve göndermiş oldukları sinyalleri de yok saymak en büyük yanılgıdır.
Batı Dünyası’nın, Türkiye aleyhtarı girişimleri hergeçen gün rahatsız edici boyuta yükselmiştir.
Her olumsuz hareket, Türkiye’nin manevra sahasını genişletmesi ötesinde, inisiyatif almasına olanak tanımaktadır.
Batı normlarına uyan bir politika yerine kendi coğrafi konumunu dikte eden bir politika izlemesi zorunlu kılınmaktadır.
Hal böyle olunca; ülke güvenliği ve ülke bütünlüğü ile hak ve menfaatlerini koruma çabası içerisinde olan ülkemizin bağımsız kararlar almasını doğal karşılamak gerekir.
Tarihi ve coğrafi açıdan Avrasya’da özel bir konuma sahip olan Türkiye gayretlerini, küresel ve bölgesel alanda barış ve güvenliğe katkıda bulunmaya yöneltmiştir.
Ülkemiz, ekonomik işbirliği potansiyellerin harekete geçirilmesi ve refahın yaygınlaşmasıyla kaotik sorunların aşılacağına inanmaktadır.
Son zamanların en iyi örneği de, Türkiye’nin katkıları ve Birleşmiş Milletler’in gözetiminde olumlu sonuçlanan “Tahıl Koridoru Antlaşması”dır.
Küresel gıda krizinde yaşanan sıkışıklık aşılmış, gübre pazarındaki sorunun çözümüne de zemin oluşturmuştur.
Bölgesinde barış ve istikrarın güvencesi görünümünde olan Türkiye’nin, son ŞİÖ (Şanghay İşbirliği Örgütü) toplantısına üst düzeyde davet edilmesi olumlu karşılanmalıdır.
Üye ülkeler, gözlemciler ve diyalog ortaklarıyla dünya nüfusunun neredeyse yarısını oluşturan ŞİÖ’nün, dünya ekonomisindeki payı yüzde 30’dan fazladır.
Sovyetler Birliği’nin dağılma süreciyle birlikte sınır anlaşmazlıklarını çözmek için “Rus-Çin stratejik ortaklığının” ilanıyla ortaya çıkan bu örgüt, NATO ve AB’den farklı bir yapıdadır.
Başlangıçta Şanghay Beşlisi olarak kurulmuş ve İran’ın da katılımıyla sınırlarımıza kadar dayanmıştır.
Gelecekte Belarus’un dahil edilmesiyle, üye sayısı 10 (on) olacaktır.
Rusya için ŞİÖ’yü vazgeçilmez yapan etkenlerin en önemlisi eski gücüne tekrar kavuşup, NATO’yu dengeleyecek bir askeri yapı haline dönüştürme iştahıdır.
Çin de, Tibet ve Tayvan üzerindeki ABD’nin nüfuzunu engellemek için ŞİÖ’yü bir fırsat olarak görmektedir.
“İçe kapalı otoriter ülkeler kulübü” olarak tanımlanan ŞİÖ; Batı’nın yaptırımlara maruz kalan Rusya’ya, güçlü destek vermesi de normaldir.
Örgüt üyesi ülkeler içerisinde anlaşmazlıkların ötesinde gerilimler söz konusu olduğu gibi ortak değerler de henüz oluşmamıştır.
Son NATO zirvelerinde Rusya ve Çin hasım devletler olarak gösterilmiş, bir nokta da “Soğuk Savaş” dönemi ipuçları verilmiştir.
Türkiye; NATO üyeliğinin yanı sıra aynı anda Avrupa Konseyi, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ), D-8 ve İslam İşbirliği Teşkilatı Örgütü (İİT) üyesidir.
ŞİÖ üyesi ülkelerin çoğunluyla bu örgütler vasıtasıyla bağlantısı olan ülkemizin, hem doğulu hem de batılı yönleriyle “Diyalog Ortaklığı”nı sürdürmesi, coğrafyası ve bilinen tarihi gerçeklerle de örtüşecektir.
Bu ortaklık başta bölgesel güvenlik, terörle mücadele, uyuşturucu kaçakçılığı ve organize suçların önlenmesi ile ekonomik ve kültürel alanlar olmak üzere çeşitli konularda sınırlı işbirliği yapılmasına da fırsat yaratmaktadır.
Batı ile ŞİÖ arasında dostluk ve iş birliği köprüsü rolü üstlenecek Türkiye’nin izleyeceği politika, yalnız kendi istikrar ve güvenliğine değil dünya barışına da büyük katkı sağlayacaktır.
Son Sözse; “Doğu ile Batı’nın sentezlenebileceği tek alan, Türkiye’dir.”
İsmet Hergünşen