AMERİKAN BASININDA İZMİR YANGINI VE SONRASI (1922) 4/8

(4./8 BÖLÜM)

Mültecilerle İlgili Haberler ve İddialar

İstanbul’daki Amerikan Yüksek Komiseri Amiral Bristol tarafından 14 Eylül gecesi Eyalet Departmanı’na gönderilen telgrafı, 15 Eylül 1922 tarihli sayısında The NYT haber konusu yapıyordu. Amiral Bristol’un telgrafına göre, İzmir’i kasıp kavuran yangında 14 Amerikan vatandaşı kaybolmuştu. Ayrıca dün öğleden sonra başlayan ve bugün de ilerlemeye devam eden büyük yangın, İzmir’in Avrupa mahallesinin girişini yok etmişti. Ermeni mahallesinde başlayan yangında Amerikan Konsolosluğu yıkılmıştı ve İzmir limanındaki bütün yabancı savaş gemileri mültecilerle doluydu.

Amiral Bristol, kendisine bilgilerin İzmir’deki Amerikan destroyer filosundan, Yüzbaşı Arthur J. Hepburn’den geldiğini söylüyordu. Amiral Bristol’un ifadesine göre, Yunan yenilgisinin bir sonucu olarak açlıkla yüz yüze olan mültecilerin gittikçe artan kalabalığı ile yeterli ciddiyete sahip olan durum, büyük yangın nedeniyle fazlasıyla zorlaşıyordu. Haber, mültecilerin durumunun zorluğuyla ilgili olarak Eyalet Departmanı’na gelen bir başka rapordan söz ediyor ve şu bilgileri aktarıyordu; “İzmir’de gerçekte yiyeceği olmayan ve herhangi bir şeyi taşıma olasılığı çok az olan 300 bin mülteci vardı. Daha erken gelen bu rapor, durumu ‘dehşet verici’ olarak tanımlıyordu. Bu gecenin raporunda, limandaki savaş gemilerinin tamamının, Kemalistlerin ilerlemesinde şehirden kaçan aç insan kalabalıklarına herhangi bir yardım yapabilmeksizin, mültecilere bakmak için hizmete zorlandıkları ifade ediliyordu. Mültecilerin yardım kuruluşları tarafından ulaştırılabilen diğer noktalara gönderilmesi ile durumu rahatlatmak için limandaki yabancı savaş gemileri çaba harcıyordu. Bu gece ikisi Pire’ye, birisi de Selanik’e olmak üzere mülteci dolu üç geminin İzmir’den gönderildiğini Amiral bu gece rapor etti. Aralarında diğer uluslardan da olmakla birlikte mültecilerin çoğu Yunan idi. Bu gemiler, diğer mülteciler için geri dönüp sefer yapacak.”

The NYT, 15 Eylül’de Londra kaynaklı bir haberi konu ediyor ve Londra’ya ulaşan bilgilere göre, Türklerin İzmir’de Ermenilere karşı misillemeye başladıklarını, fakat yapılanların yapısı ve boyutları hakkında kanıt olmadığının kabul edildiğini bildiriyordu. Aynı haberde Çarşamba günü Atina’dan gönderilen bir raporda, bir Fransız vapurunun, içinde bir Yunan gazetecinin de bulunduğu 150 mülteciyle birlikte İzmir’den Lamartin’e ulaştığı, gazetecinin iddiasına göre İzmir’de Yunan Kilisesi Metropoliti ile Ermeni Metropoliti’nin öldürüldüğü ve Kemalistlerin 2.000 Yunan askerini katlederek cesetlerini denize attıkları iddiasına yer veriliyordu.

The NYT, Chicago Tribune’den alıntı yaparak ilettiği 15 Eylül 1922 tarihli haberinde, İzmir rıhtımının mültecilerle dolu olduğunu, tehlikede olan Amerikalının bulunmadığını, Amerikan zırhlısı Simpson’un yangın başladığı zaman mülteci statüsündeki Amerikan vatandaşlarını aldığını ve İzmir’deki diğer bütün Amerikalıların da gemiye yerleştirildiklerini bildiriyordu. Habere göre “Mültecilere destek olan Yakındoğu Yardım Kuruluşu’nun arazisindeki un depolanan büyük yiyecek dükkânları yok oldu. Yiyecek durumu kritik bir seviyede bulunmaktaydı.”

Gazetenin 15 Eylül tarihli İstanbul kaynaklı bir haberinde, İngilizlerin yıkık şehirden çekilmesi ile Amerikan denizcilerinin artık şehirde egemen faktör konumuna geldikleri, Kemalistlerce kendilerine iyi davranıldığı ve ölülerin kaldırılması ile şehrin düzeltilmesi çalışmalarını birlikte yaptıkları, Amiral Bristol’ün kurmay başkanı Yüzbaşı H. J. Hepburn’ün Amerikan denizcilerini ve diğer işçileri yönettiği bilgisi veriliyordu. Haberde ayrıca, Türk Askeri Mahkemesi’nin, 1919’da birçok Türk’ü öldürdükleri gerekçesiyle 200 Yunanlı ve Ermeni’ye ölüm cezası verdiği, İzmir’deki Hıristiyan nüfusun tam bir dehşet durumunda olduğu belirtiliyor, İngiliz gemisinin bugün İzmir’den ayrılışı ile kayıp listesindeki on Amerikalı ve üç İngiliz’in de bulunması umudunun ortadan kalktığı anlatılıyordu. 10 bin Ermeni göçmenin beş gemiyle boğaza ulaştığı ve şehirdeki Ermeni Kilisesi’nde barındırılacakları belirtilen haberde, Rodos ve Marmara’daki diğer limanların da yıkık şehirden kaçan on binlerce mülteci ile dolup taştığı, Yakındoğu Yardım Kuruluşu’nun bir gemi dolusu doktor, tıp ve yemek malzemesini Rodos’a, St. Louis’den Albay Stephen E. Lowe komutasına gönderdiği de ifade ediliyordu.

Aynı gazete, 15 Eylül’de Chicago Tribune’den alıntı yaptığı bir başka haberinde can kaybının hesaplanamayacak kadar çok olduğunu iddia ediyor, tüm Müttefik gemilerinin çoğu yaralı olan mültecileri kurtarmak için seferber olduğunu, caddelerin cesetlerle dolu bir görüntü verdiğini belirtiyor ve “Böylece Türkiye, Mustafa Kemal Paşa’nın verdiği garantiye rağmen, geçmişin hesabını düzenliyor” şeklindeki bir yorumla haberini sürdürüyordu. Ayrıca, Amerikan vatandaşları kontrol edildikten sonra, İzmir’deki tüm Amerikalıların güvende olduğunun anlaşıldığı, Paradise lisesindeki eğitim ekibinin yangın kötüleşmeden tahliye edildiği, Collegiate Enstitüsü’nün eğitim ekibinin ise öğrencilerle birlikte şu anda Atina’da bulunan Winona gemisine bindirildiği, iş adamları ve yardım çalışanlarının ise hâlâ Lichfield’de bulunduğu bilgisi okuyuculara aktarılıyordu.

Roma kaynaklı bir başka haberde de İtalyanları kurtarmak için yapılan faaliyetler haber konusu yapılıyordu. The NYT, 15 Eylül sayısında verdiği haberde, şehirdeki yangının şiddetine rağmen İtalyan gemilerinin İzmir’deki İtalyanları almaya çalıştığına, Roma’ya ulaşan en son raporlara göre yangının ırksal nefrete atfedildiği iddiasına yer veriyordu. Ayrıca haberde, İzmir halkının yardımına koşmaları ve ülkelerine dönmek arzusunda olan İtalyanları getirmeleri için Yakındoğu, Mısır, Tripoli, Güney İtalya ve Sicilya’daki bütün İtalyan gemilerine İtalyan hükümeti tarafından telsiz mesajı gönderildiği ve İtalyan hükümetinin ilaç ve yiyecekle ilgili bir gemi gönderdiği ve aynı zamanda Kızılhaç başkanı Senatör Ciraolo’nun da yardım sevk ettiği bildiriliyordu.

16 Eylül 1922 tarihli gazete, Londra kaynaklı “Yangın Şiddetlenirken Öldüler” başlıklı haberinde, “Atina’ya ulaşan mültecilere göre Mustafa Kemal, herhangi bir İngiliz’in can kaybından kendisinin sorumlu olacağını söylemeyi planlayan İngiliz amiralin görüşme isteğini reddetmiş ve daha sonra amiral de M. Kemal’e not göndererek, olayların devamı halinde Türk mahallelerini bombalayacağını söylemişti.” Aynı haberde verilen bilgilerde Amerikalı görgü tanıklarının tahminine göre en az 1000 insan, yangınla çıkan katliam sonucunda hayatını kaybetmişti. Fakat bu düşük bir tahmindi, çünkü katliam ve yangın gece boyu devam etmişti ve büyük miktarda Hıristiyan, yangınlarda ölmüştü. En az yüz bin Hıristiyan Yunanlı ve Ermeni evsiz kalmış ve yiyecek depolarının yok olmasından dolayı açlıkla yüz yüze kalmışlardı. Amerikan, İngiliz ve Fransız dükkân ve kuruluşlarını içeren iki mil uzunluğunda ve bir mil genişliğinde bir alan yanmıştı ve 12 milyon sterlinlik bir hasar meydana gelmişti. Fransız ve İngiliz gemileri, çoğu kendi milliyetinden olan bir kısım mülteciyi almışlardı. Eğer İzmir’de İngiliz vatandaşları, rapor edildiği gibi, öldürüldüyse, İngiliz hükümeti tarafından acil ve zorlayıcı önlemler alınması beklenmekteydi. The NYT’deki haberin kaynağını teşkil eden Daily Chronicle; “Bu yangın ve katliamla ilgili raporlar geldiğinde, ayrıntıları incelemek çok önemlidir. Fakat şüphesiz ki yangın bir katliamla sonuçlanmış ve bu yangın, Hıristiyanlara karşı yönlendirilmiştir. Türklere karşı bir provokasyon söz konusudur. Ama sonuç olarak onlar şehrin sahibidir. Eğer iyi davransalardı, belki bir hakları olabilirdi. Fakat olanların rezaletinden kaçamazlar. Eğer yapılanlar doğru ise, İngilizler öldüler ise, hesabı sorulacaktır ve Fransa ve İtalyanların da kendi can kayıplarının hesabını sormak için yanımızda olacaklarından eminiz” şeklinde bir yorum yayınlamıştır. The NYT, 16 Eylül 1922 tarihli “Yüzlerce İnsan Yangına Yakalandı” başlıklı haberinde, “Ermeni mahallesinde önceki gün öğlen başlayan yangın, tüm Avrupa kısmını yaktı, küller içinde bıraktı, sayısız insan evsiz kaldı. Yüzlerce kayıp verildi, içlerinde yangının hızla yayıldığı yerlerde yaşayan insanlar da var. Amerikan Konsolosluğu, yangının bulunduğu yerdeydi. Başkonsolos George Horton ve ekibi, ateşler yüzünden binayı terk etmek zorunda kaldılar. Yanına resmi evrak ve paraları da alan George, yangından önce binayı terk etti. Bir Amerikan destroyeri Selanik’e gitmek üzere 600 mülteci ile ayrıldı, daha sonra bir diğeri ise elçilik ve Amerikan Yardım Organizasyon üyeleri ve işadamlarının da dahil olduğu 400 mülteci ile Pire’ye gitti” ifadeleriyle okuyucuyu bilgilendiriyordu. Ancak Prentiss’in The NYT’da 17 Aralık 1922 tarihinde yayınlanan açıklamasında, George Horton’un yangının başladığı Çarşamba gününün sabahında İzmir’den ayrıldığı belirtilmektedir. Dolayısıyla yangın anında Horton’un şehirde olması ve yangına tanıklık etmesi olası görülmemektedir.

Aynı haberde, “Türk askerleri yağmalamaları engellemek için var gücüyle çalışıyor” alt başlığıyla, Kemalist kuvvetlerin İzmir’deki komutanı Nurettin Paşa’nın Yakındoğu Amerikan Yardım Kuruluşları’nın temsilcilerinden mümkün olduğunca çok Yunanlının gönderilmesi için düzenleme yapmalarını istediği, Yunan ordusunun Anadolu’dan kaçarken köylere verdiği zarara misilleme olarak, şehre geri dönüşlerinin kesin ölüm anlamına geldiğini açıkladığı ifade ediliyordu.

London Times’ın Atina muhabirinin Amerikan Yardım Kuruluşu yetkilisi John Manola’dan aldığı bilgilere dayanılarak The NYT tarafından yapılan haberde, “İzmir’deki kurbanlar, Salı sabahına kadar en az 120 bini buldu. Habere göre Manola mesajında, İzmir artık sanal olarak var olmaktadır, diyor. Bütün şehir, tren istasyonu ve Türk mahallesi dışında tamamen yandı ve yağmalanmaya devam ediyor. Şu anda, katledilenlerin tam sayısına ulaşmak mümkün değildir” diyen Atina muhabiri devam ediyor, “Fakat Amerikan Yardım Kuruluşu yetkilisi John Manola’nın bize bildirdiğine göre, Perşembe sabahı kurban sayısı en az 120 bin civarındaydı.” Haberde korkunç trajedinin boyutlarının ancak sabah, Amerikan buharlı gemisi Winona’nın çoğunluğu Amerikalı ve Yunanlı olan 1.800 mülteci ile Pire’ye ulaştığı zaman anlaşılabildiği belirtiliyor ve “Winona, İzmir’i Perşembe öğleden sonra saat 5’te terk etmiştir. Amerikalı kaptan, ‘İzmir’in son görüntüsünün, çığlıklar içinde bağıran Hıristiyanların canlarını kurtarmak için koştururken, alevlerden harap olmuş şehirde yaşanan bir can pazarı’ olduğunu belirtmiştir… Liman kıyısı, gemiye yetişmeye çalışırken Türkler tarafından vurulanların veya boğulanların cesetleriyle dolmuştu. Bazı cesetler ise korkunç bir şekilde parçalanmışlardı. Liman şeridi, hâlâ kurtarılmayı bekleyen her sınıftan kalabalık gruplarla doluydu. Şehrin içinde patlamalar hâlâ devam ediyordu, Türklerin yakıcı bombalar kullandıklarından şüpheleniliyordu” şeklinde iddialar yer alıyordu.

Exchange Telegraph gazetesinin Atina’dan gönderdiği habere dayanarak ve “Bunlar, bugün Atina’dan gönderilen yarı resmi ve diğer Yunan mesajlarındaki iddialardır” şeklinde vurgulu bir açıklama yaparak haber oluşturan The NYT, İzmir’deki İngiliz filo komutanı amiralin şehirdeki Türk otoritelerini, eğer katliam devam ederse Türk mahallelerini bombalayacağı konusunda uyardığını, 1.000 ilâ 2.000 Hıristiyan’ın Küçük Asya limanındaki Ermeni ve diğer mahalleleri silip süpüren yangın başlamadan önce Türkler tarafından İzmir’de katledildiğini iddia ediyor ve Yunanlıların, yangının kendi yanlış iddialarının kanıtlarını ortadan kaldırmak için Türkler tarafından çıkarıldığına inandıklarını da belirtiyordu.

Ayrıca aynı haberde, “Türk İsyanlarının Söylemi” alt başlığıyla verilen bilgide; “Atina’dan Exchange Telegraph gazetesinin bildirdiğine göre; ‘İzmir’deki Türk nüfus, durumun kontrolünü elinde tutmaya devam etmektedir. Bazı Türk yetkililer, Yunanlılara yardım ettikleri gerekçesiyle Hükümet Binası’nın önünde idam edilmişlerdir.’

İzmir’den Atina’ya varan mülteciler, Türklerin yaptıkları ve şehrin durumu ile ilgili korkunç hikâyeler anlatmaktadırlar. Onlar ulaşır ulaşmaz, Kemalist askerleri, Hıristiyanları katletmekten ve soymaktan vazgeçtiler ve iskelede cesetler sağa sola saçıldı. Bir Yunan gazeteci bir otomobilin arkasına bağlanıp yol boyunca sürüklendikten sonra vurularak öldürüldü.

Pire’ye ulaşan bir Amerikalı yolcu, 900 Ermeni’nin Türkler tarafından küçük bir gemiye binmeye zorlandığını gördüğünü söyledi. Daha sonra Ermenilere kıyıdan yaylım ateşi açıldı ve cesetleri suyun üzerinde yüzdü. Diğer yolculara göre, İngiliz kolonisinin önde gelen üyeleri de benzer şekilde öldürüldü” şeklinde abartılı iddialara yer veriliyordu.

Haberin devamında, İzmir’deki mültecilere daha fazla yardım edebilmek için Yakındoğu Yardım Kuruluşu’nun giriştiği organizasyondan söz ediliyor. Habere göre Yakındoğu Yardım Kuruluşu, İzmir Acil Yardım Fonu’na bir başvuruda bulunarak, İzmir’de Türkler tarafından evsiz bırakılan 500 bin kadar mülteci için gönderebilecekleri her doları telgraf yoluyla derhal iletmelerini istemişti. Bu çalışma için tahminlere göre yaklaşık 2 milyon ile 8 milyon dolar arası bir rakama ihtiyaç duyulacaktı. İzmir’in yanması ve Türklerin şehri ele geçirmeleriyle meydana gelen 350 bin mültecinin 200 bini evsiz halde kalmıştı. Haberde, konuyla ilgili olarak aşağıdaki telgrafın Yakındoğu Yardım Kuruluşu’nun tüm devletlerdeki yöneticilerine gönderildiği bildiriliyordu;

“İzmir’deki durumun ciddiyeti geçen her saatte daha da artıyor, şehrin Hıristiyan bölümünün yanması ile ilgili bugün gönderilen telgraf da bunu kanıtlıyor. Masum ve evsiz mültecilerin durumu gerçekten acınası haldedir. Yakındoğu Yardım Kuruluşu, erzaklar ile felaket bölgesinde. Umutsuz durumun gereklilikleri, sadece Yunanlılar arasında özel bir kampanya değil, aynı zamanda İzmir’e acil yardım edilmesi için uluslara geniş bir çağrıdır. Biz size devletlerinizden acilen nakit akışı için başvuru yapmanızı öneriyoruz, özelikle İzmir Acil Yardım Kuruluşu için. Bu kritik durum ertelemeye gelemez. Bir an önce harekete geçmek için kritik bu sorumluluk hepimize düşüyor. Size güveniyoruz.”

Habere göre; son zamanlarda Yakındoğu Yardım Kuruluşu’na gönderilen telgraflar çocukların baş kurbanlar olduğu mültecilerin çilelerini anlatıyor. İstanbul’dan gelen mesajlardan biri şöyle: “İzmir yanıyor. Yangın, pazar ve marketlerin yağması sırasında Ermeni sokağında başladı ve hızlıca Avrupalı tarafına yayıldı ve Amerikan Konsolosluğu’nu yok etti. Y.M.C.A ve en önemli binaları da yok etti…

…Amerikan destroyeri Edsall, 600 mülteciyi Selanik’ten gemiye aldı ve denizciler, tüm erzaklarını kadın ve çocuklara verdiler. Litchfield ve Lawrence destroyerleri de Yunan limanlarından mülteciler alıyor. İzmir’in askeri valisi Nurettin Paşa, Amerikan Yardım Kuruluşu çalışanlarından mümkün olabildiğince bütün mültecilerin götürülmesini istedi. Yunan ordusu Anadolu köylerini ve tarlalarını yıkıma uğrattığı için, misilleme olarak, onların iç kısımlara dönmelerine izin vermedi…”

Hartford Courant gazetesi de 17 Eylül tarihinde mültecilerle ilgili olarak “Mudanya’daki Binlerce Mülteci’nin Kaderi Bilinmiyor” başlıklı bir haber yayınlamıştı. Bu haberde, Mudanya limanındaki Amerikan Deniz Birliği komutanı Yüzbaşı Adams’dan alınan bilgiye göre Mudanya’da son üç günde 60 bin kişiden geriye sadece 5 bin kadın ve çocuğun kaldığı bildiriliyordu.

17 Eylül 1922 tarihli The NYT, “Amerikalılar Yegâne Yardımı Verdiler” başlığıyla yaptığı haberde, Amerikalı denizcilerin mültecileri kurtarmada gösterdikleri kahramanlıkları anlatıyor ve bu arada Türklerle ilgili bazı iddiaları dile getiriyordu. Deniz ve Yardım Kuvvetleri’nin 200 bin Hıristiyan’a yardım ile uğraştığı bildirilen haber şu şekilde devam ediyordu; “Ölüm ve tarif edilemez acı, ıstırap, yaklaşık 200 bin nüfusu etkiledi. Altı Amerikan yardım görevlisi ölüleri gömmek için insanüstü çalışıyor ve yaşayanlara yardım ediyor. Henüz hiçbir ülke sıkıntı çekenlere yardım etmeye gelmedi. Hastanelerde bulunan ve sayıları binden az olmayan hastaların tamamı ölümcül şekilde yanmışlardı.

Amerikan Yardım Organizasyonu tarafından İstanbul’dan gönderilen bütün yardım gereçleri yangında harap oldu. Amerikan Kızılhaç Teşkilatı’ndan (American Red Cross) Binbaşı Claflin Davis ve Yakındoğu Yardım Kuruluşu’ndan (Near East Relief) H.C. Jaquith onların koruyucusu gibi, Hıristiyanları kurtarmak için büyük çaba gösteriyorlar, fakat gemilerin eksikliği engel oluyor…

Türk Birliği, savunmasız Hıristiyanları öldürüyor ve bütün şehir dehşetin kargaşasını yaşıyor. Harabelerin arasında yardım işi yavaş ilerliyor ve Kemalistler yangın kurbanlarını kaderine terk ediyor. Felaket öyle büyüktü ki, onunla sadece müttefik devletlerin ortaklaşa çabaları ile baş edilebiliyordu. Yangının en kötü zamanında, Amerikan destroyerleri Lawrence ve Litcfield, gecenin karanlığında suya atlayan ve gemilerin dışında suyun yüzünde durarak kurtarılmak için yürekler acısı şekilde yalvaran çıldırmış kurbanların binlercesi tarafından zorlanıyordu. Amerikan denizcileri, yüzlercesini boğulmaktan kurtardılar.

Kıyıdaki Amerikan denizcileri, büyük kalabalıkları zayıf destroyerlerden uzak tutmak maksadıyla, süngü mesafesinde yaklaştırmamakta zorlandılar. Amerikan bayrağı rıhtımda yukarı çekildi ve denizciler Amerikan vatandaşlık belgesiyle ayrılmış olan paniklemiş halkın arasına gitti. Bayrak, Amerikalı olduğunu ileri süren ancak çok az İngilizce konuşabilen, Amerikalı olduğu hakkında yeterli kanıtı olamayan yüzlercesi için bir umut feneri gibiydi. Diğerleri, onların New York, Chicago, San Fransisco ve diğer Amerikan şehirlerinde akrabaları olduklarını söylediler. Amerikalılar, bu çağrılara aldırmamakta zorlandılar. Büyük gönüllü denizciler, acıklı görüntünün üzerine gittiler ve şiddet kullanılarak yıldırılan kadın ve çocukların rahatı için ne gerekiyorsa yaptılar, hatta kendi yataklarını, giysilerini ve yiyeceklerini onlara verdiler. Komutan Merill, mülteci toplama bölgesinden geçerken bir kahraman gibi karşılanıyor, erkek, kadın ve çocuklar dizlerine kapanıyor ve kıyafetlerini öpüyorlar”.

İzmir’den The Sunday Express’e Malta üzerinden gönderilen bir telgraf haberini konu alan 17 Eylül 1922 tarihli The NYT’daki habere göre, İzmir’de rıhtımda yığılmış olan Kemalist kuvvetler Cumartesi sabahı Müttefik deniz kuvvetleri müfrezelerinin karaya çıkma girişimine engel oldular. Telgrafa göre Yunan savaş gemisi Kilkos, İzmir’in Türk bölgesini bombalamıştı.

“Alevler bütün rıhtımı kapladı”, “Yangında ölen veya denize ölüm için atlayan binlerce insanın acıklı gösterisi”, “Diğerlerinin kötü sonu, açlıktan ölmek”, “100 bin mülteciyi İzmir’den kurtarmak gerekmektedir” ve “Yakındoğu Yardım Kuruluşu onların hayatlarını kurtarmaya çalışıyor” başlıklarıyla verilen mülteciler ve onları kurtarmak için yapılan faaliyetlerle ilgili haberde, tüm yardım kuruluşu kaynaklarının İzmir Yangını’nda yok edildiği ve Yakındoğu Yardım Kuruluşu ve diğer örgütlerin çabalarının mültecileri nakliye etmenin en güvenli yol olduğu kanısında birleştiği, İstanbul’daki Yakındoğu Yardım Kuruluşu’nun bu işe 20.000 dolar harcadığı, durumu uygun olan bütün gemilerin 100 bin mülteciyi alıp kurtarmaları için yardım etmelerini istediği, insanların durumunun içler acısı olduğu, aç ve susuz oldukları ve çoğunun da hasta olduğu anlatılıyordu. Haber, “Bin insan yangında öldü. Türk caddesinin bir kısmı hariç, tüm şehir yandı… Kaçamadıkları için hastanede yatan 200 hasta da öldü. Mültecilerin telaşlarından limanlardaki kargaşayı önlemek için Amerikan bayrağı dikildi. Lichfield ve Lawrence destroyerlerinden gelen Amerikalı denizciler onları koruyor. Yakındoğu Yardım Kuruluşu, Bandırma ve Bursa’dan gelen 30 bin mülteci için Houston gemisini gerekli malzemelerle Mudanya’ya, yardım malzemeleriyle Dafni gemisini de Rodos’a gönderdi” şeklinde devam ediyordu.

18 Eylül 1922 tarihli The NYT, binlerce mültecinin Pire’ye varışının Yunan hükümetine büyük problem yarattığı haberini veriyordu. Özel yardım sağlanmadıkça, muhtaç durumdaki insanların durumunun kötüye gidebileceği, çok iyi niyetli de olsa Yunan hükümetinin mültecilere gerekli bakımı sağlayamadığı, haberin devamında yer alıyordu.

The NYT, 18 Eylül 1922 tarihli baskısında “İzmir’in Başıbozukları Amerikalılara Ateş Etti” ve “Kolej Müdürü Dövüldü” başlıklarıyla İzmir’le ilgili abartılı iddialardan oluşan haberler vermeye devam ediyordu. Haberde, Türklerin Asya’nın gözbebeği dediği İzmir’in geniş bir kül mezarlığı görünümünde olduğu; yakın tarihte örneği görülmemiş ölüm ve yıkımın hikâyesini anlatacak geriye sadece viraneye dönmüş 20,000 evin duvarları ile sayısız kurbanların yanmış cesetlerinin kaldığı ve yıkıntılardan hiddetini kusan bir yanardağ gibi hâlâ dumanların yükseldiği belirtilmekte olup; cesetleri ve ölmekte olanları kaldırmak için Türkler tarafından hiçbir gayret gösterilmediği iddia ediliyor, sokakların çoğu kadın ve çocuk olmak üzere kaçmak isteyenlerin cesetleriyle dolu olduğu ifade ediliyordu.

Habere göre; “Ermeni mahallesindeki her ev yakılmış, cesetler ortada durmakta; 50 dönümlük bir alanı kapsayan körfezin yüzeyinde topluca katledilenlerle düşmanın acımasızlığından kaçanlardan geri kalanların cesetleri yüzmektedir. Askeriyenin elinde başka bir biçimde öldürülmekten korkan hayatta kalabilenlerin binlercesi, rıhtımda çömelmiş, sinmiş halde beklemektedir. Onları alacak hiçbir tekne bulunmamaktadır”. Burada kendi topraklarını işgalcilerden temizlemeye çalışan kuvvetlerin “düşman” olarak nitelendirildiğini özellikle gözden kaçırmaz isek, haberi hazırlayanların olaya yaklaşımlarındaki önyargıyı da görmüş oluruz. Gazete, Amerikalıların mültecileri kurtarma adına gösterdikleri çabalara da özel bir yer ayırıyor ve bir kaptanın zavallı mağdurlardan hiç birini almayı kabul etmediğini, onun kayıtsızlığına karşın Amerikan gemisi Winona’nın kaptanı Walters’ın bunların 1.800’ünü kurtarıp Pire’ye götürdüğünü, Amerikan destroyeri Litchfield’in iskeleden 180 yetim erkek çocuğunu alıp güvenle İstanbul’a götürdüğünü, deniz erlerinin demir güverte üzerinde veya torpido tüplerinin altında uyurken gençleri ranzalarına yerleştirdiklerini, bunun Amerikalıların İzmir’de göstermiş olduğu yiğitliklerden en büyüğü olduğunu vurguluyordu.

Aynı haberde “Nöbetçilerin Dikkati Başka Yöne Çekildi” başlığı altında “Yetim çocuklar gemiye bindirilirken, kısa süre önce buraya Constantinople’dan gelmiş olan Yakındoğu Yardım Kuruluşu’nun Direktörü H. C. Jaquith, Türk nöbetçilerine sigara verip onların dillerinde konuşarak dikkatlerini dağıttı. Bu nöbetçilere hiçbir Rum veya Ermeni sığınmacının kaçmasına izin verilmemesi yönünde kesin emirler verilmiş olup, birkaç defa açıkta bekleyen gemilere yüzerek ulaşmaya çalışan kaçaklara ateş açılıp öldürüldükleri olmuştur.

Türklerin gelmesinden önce sayıları 300 bin olan Hıristiyan nüfustan sadece 60 bin kişi tahliye edilmiştir. Kemalist yetkilileri Hıristiyanların Anadolu içlerine dönmesinin kesin ölüm olacağını Amerikan Yardım çalışanlarına bildirmişlerdir.

Amerikan Yakındoğu Yardım Kurumu komitesi tarafından kurulan Ermeni Yetimhanesi’nin müdürü, bu kuruluşun direktörünün gözü önünde intihar etmiş, onlarcası da onun örneğini takip etmiştir” şeklinde iddialar yer alıyordu.

Aynı haberde, Amerikan Koleji’nin Direktörü Dr. Mc Lachlan’ın Türk çapulcuları tarafından feci biçimde dövüldüğü ve parasının gasp edildiği, Lachlan’ın bir koltuk değneğinin yardımıyla topallayarak kolej yerleşkesinin bulunduğu Bebek varoşlarından yürüyerek İngiliz zırhlısı Iron Duke gemisine sığındığı ve ölümden kurtuluşunu Türkçe bilmesine ve Türkleri hile ile yanıltmasına dayandırdığı iddiaları yer alıyordu. Oysa, 25 Eylül 1922 tarihinde yayınlanan İngiliz The Times gazetesi, Alexander MacLachlan’ın görgü tanığı sıfatıyla yaptığı açıklamaları; “Yunanlıların Mayıs 1919’da Türkleri katlettiği gibi Türkler Yunanlıları katletmediler. Yaptıkları en kötü şey, Yunanlıların zamanında Türk askerlerini ‘Zito Venizelos’ diye bağırmaya zorlamış olmalarına mukabelen, esir aldıkları Yunan askerlerini “Yaşasın Mustafa Kemal” diye bağırtmak oldu. Türk askerleri şehirde asayişin tam olarak temin edilemediği ilk saatlerde Kolej’i korudular, bir Türk süvarisi başıbozukların eline düşen Mac Lachlan’ı dayaktan kurtardı. Türklerin kontrol altına almak için bütün çabayı gösterdikleri 3 günlük yangın boyunca Yunan ve Ermeni mahallerinde geniş bir alan tahrip oldu ve iki yüz bin kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. Yangında Amerikan Kız Koleji de yandı. Mac Lachlan’ın yangının kökenleri hakkında yaptığı araştırma, Türk üniformaları giymiş Ermeni teröristlerin şehri ateşe verdiği sonucunu ortaya koydu. Teröristler, Batı ülkelerinin bir müdahalesini sağlamayı denemişlerdi ” ifadeleriyle yayınlayarak, bir anlamda The NYT’daki iddiaları yalanlıyordu.

Haberde, YMCA direktörlerinden E. M. Fisher ve E. O. Jacob’un Türk askerleri tarafından durdurulup soyulduğu ve kaçmaya teşebbüs edince de üzerlerine ateş açıldığı, fakat kurşunların isabet etmediği ve güvenli bir yere ulaştıkları bilgisi veriliyor, ancak bu noktada akla gelen, direktörleri soyacak kadar yakın mesafede bulunan askerlerin bu mesafeden açtıkları ateşi nasıl isabet ettirememiş oldukları sorusuna yanıt verilmiyordu.

Haber, “Şehrin ucundaki bir iskelede Yardımcı Konsolos Maynard B. Barnes idaresinde geçici Amerikan Konsolosluğu kurulmuştur. Sahilde görünen tek yabancı bayrak, Amerikan bayrağıdır; bu bayrak yıkıntı ve perişanlık içinde rahatlatıcı bir görüntü veriyor. Amerikan destroyerleri Lawrence, Edsall ve Simpson hâlâ burada olup, bu gemilerin subay ve mürettebatı beş gündür neredeyse hiç uyumadan işlerini yiğitçe sürdürmektedirler. Yıkımdan kurtulabilmiş tek Amerikan emlaki Standard Oil İşletmesi ile şehrin dışındaki iki tütün deposudur” bilgisiyle son buluyordu.

The NYT’ın aynı tarihte Londra kaynaklı verdiği haber, “Londra’da Atina ve diğer yerlerden haber ajanslarından alınan mesajlar felaket yeri İzmir’den aşağıdaki görüntü haberlerini vermektedirler” şeklinde başlıyor ve sığınmacıların, Kemalist güçlerin kendi dindaşları ve Yahudiler dışında kimseye acıma göstermediğini ifade ettikleri, katliam ve kundaklamanın günlük olaylardan olup bu eylemlerin Türk subaylarının öncülüğünde gruplar tarafından yerine getirildiği, ev ve depoların askerler ve siviller tarafından yağmalandıktan sonra yakıldıkları, her yerin bıçaklanıp yakılmış cesetlerle dolu olduğu şeklindeki iddialarla devam ediyordu. Ayrıca sığınmacıların kadın ve kızların şehir dışına çıkartılıp topluca katledildiği bilgisini verdikleri okuyucuya aktarılıyor; ancak gazete, 15 Mayıs 1919’dan beri Yunan askerinin Türklere karşı yapmış olduğu mezalimin aynısını Türk askerinin de yapabileceği korkusuyla arkasına bakmadan kaçan sığınmacıların şehir dışında yapıldığını iddia ettikleri katliamı nasıl gördüklerinin sorgulamasını yapma gereksinimi duymuyordu.

Haber, “Perşembe gününden beri İzmir’de hiç Ermeni görülmemektedir. Şüphe yoktur ki bir kısmı saklanmaktadır, fakat bebeklerin bile topluca öldürülmüş olmasından korkulmaktadır. Paniğe kapılmış, korkudan titreyen sığınmacıların doluştuğu iskeledeki görüntüler insanın hayal edebileceği en trajik insanlık görüntüsünü vermektedir. Yaralılarla ölümle pençeleşenlerin inilti ve haykırışları etrafa yayılmakta olup bunların tamamı açlık ve susuzluktan kırılmaktadırlar. Sığınmacıları gemilere taşıyacak olan eldeki tekne ve mavnaların sayısı yetersiz olup, gemilere yüzerek ulaşmaya çalışan birçok kişi boğuldu, bazıları da iskeleden ateş açılarak vuruldu. Bazı sığınmacılar, özellikle kadınlar çıldırdılar.

Hayatlarını kaybedenlerin sayısını tahmin etmek imkânsız, fakat sığınmacılar hayatlarını kaybedenlerin sayısının en düşük tahminle 120 bin olduğunu ifade ediyorlar. Çok sayıda Rum ve Ermeni, Yunan ordusuna yardım ettikleri veya hayali suçlar işledikleri iddiasıyla toplu olarak kurşunlanmışlardır” şeklinde dayanaksız iddialarla son buluyordu.

“İzmir’de 200 Bin Kişi Kurtarılmaktan Ümitsiz – Üç Destroyer Limanda, Fakat Mürettebatları Karaya Çıkıp Koruma Görevi Yapmak Zorunda” başlığıyla 19 Eylül 1922 tarihli The NYT’da verilen haberde mültecilerin durumu, “İzmir’den İstanbul’a dönen pek çok Amerikalı, İzmir’deki durumun içler acısı olduğunu belirtiyor. Yaklaşık 200 bin dağınık ve korkmuş mülteci, şehrin içinde ve çevresinde mahsur kalmış durumda, kurtarılmayı bekliyor. Ağlamaları duyulmuyor, çünkü onları kurtaracak bir gemi yok… Amerikan destroyeri Edsall, Lawrence ve Simpson limanda duruyor, fakat komutanları ağlamaları ve kurtarma çığlıklarını duymazdan geliyor, çünkü onların mürettebatına karada ihtiyaç duyulmaktadır” şeklinde veriliyordu. Aynı haberin “Limanda Yüzlerce Ceset” alt başlığıyla verilen bölümünde, “Çoğu yangın gecesinde katledilen ya da intihar eden yüzlerce Hıristiyan’ın cesedi, şehre daha kasvetli bir hava katmaktadır. Amerikalı, Fransız ve İtalyanlar, Türkleri yıkık binalardaki cesetleri toplamaları için zorlamaktadırlar. Fakat bu ricaları henüz dikkate alınmamıştır… İzmir’deki Y.M.C.A.’nın yöneticisi Edward M. Fisher, birkaç gün önce soyulmuş ve Türk başıbozukların elinden ölümden zor kurtulmuştur. Birkaç gün önce İstanbul’a geldi ve Associated Press’e İzmir’deki olayların açık bir resmini çizen açıklamalarda bulundu” iddialarına yer veriliyordu. Oysa Prentiss’in açıklamalarında yardım çalışmalarını Türk yetkilileriyle birlikte yaptıkları ve Türk yetkililerin isteklerine olumlu yanıt verdiklerini belirtmektedir.

Aynı haberde, “Amerikan Tanığın Hikayesi” altbaşlığında da Y.M.C.A.’nın İzmir yöneticisi olan Mr. Fisher’in “Görüntüler sanki Bulwer Lytton’un Pompei’de son günlerini andırıyordu. İlk yangın Salı günü başladı ve 10 saat içinde 2 mile yayıldı. Kadın ve çocukların duaları ve çığlıkları hâlâ kulaklarımda çınlıyor. Görünen o ki, Türkler başarılı olmuş ve yangını çıkartarak İzmirlileri kaçırmayı başarmışlardır. Limanda, inanılmaz kısa zaman içerisinde inanılmaz korkmuş bir insan kalabalığına şahit oldum. Hıristiyan nüfusu zaten Türkler tarafından ağır baskı ve katliam altındaydı. Tamamlanması için sadece yangın eksikti. Amerikalılar yardım etmeye çalıştılarsa da pek çoğu devriye görevinde olduğundan onlar da çaresizlerdi. Yayılan ateşlerin ısısı dayanılmazdı. Mülteciler, havluları, kumaşları ve battaniyeleri suya batırıp vücutlarına sararak kurtulabildiler. Diğerleri ise koşarak kaçmaya çalışırken, sokak sonlarında Türklerin makineli tüfekleri ile karşılaştılar” şeklindeki iddiaları yer alıyordu . Gazete, “Yüzlercesi Öldürüldü” altbaşlığı ile yine Fisher’in görüşlerini okuyucularına aktarıyordu. Fisher’e göre; “Bugün buraya ulaşan diğer Amerikalılar, yangından harap olan şehrin tasvirini bizlere yaptılar. Bunlardan on yıldır İzmir’de yaşayan bir tanesi, Türklerin yüzlerce Hıristiyan’ı katlettiğini ve sonra da kasıtlı olarak ateşlere attıklarını ve böylece kanıtlardan kurtulduklarını söylüyor. Bir Amerikalı ise yaşanan dehşet sonucu kafasına sıkarak intihar etmiş, öncesinde ise kardeşiyle eşini vurmuş. Diğer Amerikalılar ise gasp edilmişlerdir. Amerikan destroyer komutanı Teğmen John B.Rhdes, beş Amerikan denizcisi ile birlikte altı İngiliz vatandaşını kurtarmıştır. Yangın süresince pek çok mülteci, ölümden yine Amerikan askerleri tarafından kurtarılmıştır.”

20 Eylül 1922 tarihli The NYT’de yayınlanan bir başka haberde de Mr. Fisher’in Associated Press Ajansı’na yapmış olduğu yorum yer alıyordu. Edward M. Fisher’in değerlendirmesine göre yangın ve deniz arasında sıkışmış bir kıyı olarak belirlenen bölgede mücadele eden, ümitsiz, savunmasız nüfusu ile İzmir şehri, yanan bir amfi tiyatroydu. Ayrıca Fisher’in yangının çıkışıyla ilgili olarak, “Türkler binalara kasten gazyağı döktüler. Amerikan Konsolosluğu’nun bulunduğu cadde boyunca akan gazyağı selini gördüm. Aynı zamanda Türkler, kaçan mültecilerin düşürdüğü yatak takımlarını ve elbise yığınlarını ateşe atıyorlardı. Çok geçmeden bütün Avrupa mahallesi alevlerle kaplandı… Büyük körfezin etrafında bir amfi tiyatro binası şeklindeki yanan İzmir korkunçtu, fakat görkemli bir manzaraydı. Yangın sahilin içine işlemiş, limanda bulunan gümrük binasını yok etmişti. Türk başıbozukların son yapıların tahta iskeletlerine büyük benzin bidonlarını boşalttıklarını ben daha önce gözlemledim… Türkler, Küçük Asya’daki ebedi Hıristiyan azınlık sorununu çözmek için yangını seçmişti” şeklindeki iddiaları da haberde yer alıyordu.

“İzmir’de Kurtarma Çalışmaları” ana başlığıyla, İzmir’de oluşan cehennemde Amerikan kolonisi üyelerinin, kadınlar ve erkekler, yardım çalışanları, öğretmenler, hemşireler, tüccarlar ve elçilik çalışanları kendi durumlarının tehlikelerini düşünmeden, kendilerini diğer insanları kurtarmaya adadıklarının hikâyesini konu alan bir haber, 22 Eylül 1922 tarihli The New York Times gazetesinde yer buluyordu. Konsolos Horton’un; “Amerikan kolonisinin İzmir’deki şahane kahramanlığından ve fedakârlığından bahsetmek benim görevimdir” şeklindeki ifadesine yer veren haberde, Amerikan Kadınları Hıristiyan Birliği’nin yöneticisi Jean Christie’nin, evi alevler içindeyken, caddede Türk askerlerinin saldırıları esnasında Ermeni çocuklarını yönetmesi, onları kıyıya sağ salim getirerek Amerikan denizcilerine teslim etmesinde büyük bir heyecan olduğu belirtiliyor ve “10 gün boyunca elbiselerimizi çıkartamadık. Ben onlara caddede yaklaşırken o küçük Ermeni çocukların yüzlerindeki korku dolu ifadeyi asla unutmayacağım” diyen bu korkusuz Amerikalı kadının Türklerin saygısını kazandığı anlatılıyordu.

Amerikalıların İzmir’deki yardım çalışmalarındaki etkinliğini öven bir başka haberin de aynı gazetenin 17 Aralık tarihli nüshasında, “Amerikalılar, İzmir’deki Büyük Yangında Kahramanlıklarını Gösterdiler” başlığıyla yayınlandığını görüyoruz. Haberde, Yakındoğu Yardım Kuruluşu’nun özel temsilcisi Mark D. Prentiss’in ifadelerine dayanılarak, Amerikalı denizci ve subayların çalışmalarının etkinliğinden ve konsolos yardımcısının yangın devam ederken yeni ABD Konsolosluğu açma çabalarından övgüyle söz ediliyor. Prentiss’in “Yakındoğu’ya gidene ve evinden uzak Amerikalıların bir krizde nasıl görev yaptıklarını -paniğin tüm çevrelerini sardığında, akıllarını nasıl kullandıklarını- görene kadar, ülkesine layık olabilmek için hararetli bir Amerikalının sevgisinin nasıl olduğunu bilmiyordum” sözleriyle başlayan haber, “Bunları İzmir’deki yangını gören bir adam söyledi. O, son Eylül ayında İzmir’e giren ilk atlı Türk süvarilerini ve kaçmak umuduyla suya atlayan dehşete düşmüş insan kalabalıklarını gördü. O, şehrin körfezindeki alevleri ve şehrin dar caddeleri boyunca çıkan duman bulutlarını gördü. O, yağmayı ve cinayetleri gördü. Ve o, genç bir Amerikan konsolos yardımcısının, yangın halen şiddetle devam ederken tam sakin ve rahat bir şekilde, terk edilmiş bir binanın üzerine Amerikan bayrağını çektiğini, bir masa ve birkaç sandalyeyi yoktan var ederek masanın üzerine Amerika’nın resmi mührünü koyduğunu, bunu da bütün gelenlere ‘alışılmış bir iş’ gibi ilan ettiğini gördü… Onun adı Mark O. Prentiss idi ve geçen sonbaharda İzmir’e, Near East Relief’in (Yakındoğu Yardım Kuruluşu) özel temsilcisi olarak gitmişti. İzmir Yangını başladığı zaman, kendini aniden İzmir’in dışında bir mülteci ordusunun hücumu karşısında buldu. O, kalabalıkların itiş kakışında ve botlara binme mücadelesinde ayak altında çiğnenerek ölen adam, kadın ve çocukları gördü; Türk askerleri tarafından öldürülenleri gördü. O, ‘Mültecilerden kaçmaya çalışırken sık sık cansız vücutların üzerinde yürüdüm’ dedi…” şeklinde abartılı ifadelerle devam ediyordu.

Haber, Prentiss’in konsolos yardımcısı Barns ile ilgili söyledikleriyle tamamlanıyordu; “…Çarşamba sabahı Genel Konsolos, vekaleti İkinci Konsolos Barns’a bırakarak ayrıldı. Öğle saatlerinde Ermeni mahallesinde yangın olduğu rapor edildi. Duman ve heyecan vardı. Mülteciler rıhtıma doğru, yolları üzerindeki konsolosluğun ötesine akarak gittiler. Saat ikide heyecan çok şiddetli bir hal aldı ve akşama kadar devam etti. Yangın bütün yönlerde yayıldı. Gece Amerikan Konsolosluğu’nu da etkileyeceği açıkça belliydi. Bütün personelinin ayrılmış olmasına rağmen Barns ayrılmadı. Ortalık çok sıcak hale gelince Barns, Konsolosluk evraklarını, paraları ve ABD hükümeti mührünü bir çift alışveriş torbasına paket yaparak aldı ve onları omzuna asarak limandaki Amerikan destroyeri Litcfield’e gitti. Ben onunla deniz kenarında karşılaştım. Doğal bir bagaj taşıyıcısı gibi görünüyordu. İzmir’in şimdiye kadar düzenli bir ocak haline gelmiş olmasına rağmen Barns konsolosluğa geri döndü ve diğer eşya gruplarını paketledi. Sonunda, gece 9 ile 10 arasında herkes destroyerin içine yerleştirildi. Kısa bir zaman sonra konsolosluk binasının çöktüğünü ve gözden kaybolduğunu gördük. Ertesi gün rüzgâr yön değiştirmişti ve şehrin bir bölümünün kurtulduğu aşikârdı. Bazılarımız tekrar karaya çıktı. Barns, Türk Karargâhı’na uğradı ve yeni Birleşik Devletler Konsolosluğu’nu nerede açabileceğini sordu. Bulacağı herhangi bir yerde açabileceğini söylediler. Rıhtım boyunca dolaştı, bina gibi görünen bir yeri seçti, kapısına beraberinde getirdiği Amerikan bayrağını astı ve Birleşik Devletler Ofisi olarak günlük işlere başladı. Böylece yangına rağmen İzmir’deki Amerikan Konsolosluğu’ndaki hizmetlere ara verilmedi…. Türkler kimseye güvenmedikleri halde bize güveniyorlardı. Sadece limandaki gemilerde Yunan bayrağı olmaması şartını getirmişlerdi…”

25 Eylül 1922 tarihli The NYT’da İzmir Yangını’ndan kurtulan 14 bin kişinin İngiliz savaş gemileriyle İzmir’den yola çıktığı, şehirde hâlâ 50 bin civarında kişinin bulunduğu, bu rakama saklanmakta olan ve Anadolu’nun iç kesimlerine doğru sürülmüş (sürüklenmiş) olanların dahil olmadığı, Türklerin hâlâ az sayıda geri kalan (yakılmamış veya yıkılmamış olan) evlerdeki sığınmacıları çıkartmaya devam ettiği iddialarına yer veriliyor, 250 Rum yetim kız çocuğunun Litchfield destroyeri ile Selanik’e götürüldüğü fakat Türklerin erkek çocukların gitmesine izin vermediği, eğer hayatta kalanlardan geri kalanlar da kurtarılacaksa daha fazla gemiye acil gereksinim olduğu bildiriliyordu. Gazetedeki habere göre Kemal Paşa, burada geri kalan 30.000 veya üzerindeki sığınmacının tahliyesi için 30 Eylül’e kadar süre tanımıştı ve eğer bu süreye kadar gemi gönderilmezse sığınmacılar iç kesimlere götürülecekti. Yangından itibaren kurtarma ve devriye çalışmalarında yükün büyük kısmını üstlenmiş olan Amerikan destroyerlerinin mürettebatının mümkün olduğu kadar çok sayıda kişiyi güvenli bir yere taşımak için canla başla çalışmakta olduğu, fakat bu gayretlerine yer darlığının sekte vurduğu, şimdiye kadar halen sınır dışı edilen 200 bin Hıristiyan’ın akıbetini tespit etmeye çalışan Amerikan yardım kuruluşu çalışanlarının Türk yetkililerden aldırmaz ve kayıtsız cevaplar aldıkları iddialarına yer verilen haberde, İçişleri Bakanı Fethi Bey’in Ulusalcı Hükümet’in Anadolu’daki Hıristiyan azınlıkla komşu ülkelerdeki Osmanlı uyrukluları takas etmeyi kabul ettiklerini beyan ettiğini ve Hıristiyanların artık asla Batı Anadolu’ya dönmeyi ümit etmemeleri gerektiğini söylediği belirtiliyordu. Haberin devamında; “Bazı bankalar on gün içinde zayıflamış olanaklarla tekrar işbaşı yapmaya çalışıyorlar, fakat İzmir kül olmuşken ve iç kesimler viran haldeyken hiçbir ticari kuruluşun başarılı olacağına inanmıyorlar. Anadolu bölgesinin tamamının refahı incir ve tütün ürününe bağlıdır, bunlar da yangın nedeniyle hemen hemen bütünüyle imha olmuş durumdadır.

Hayatta kalanlar Arnavut taşlı kaldırımlarda, iskelede, açıkta ve yiyeceksiz halde yaşamaya devam ediyorlar. Amerikalılar ekmek dağıtmak üzere aralarına girdiğinde, yaygara yapan sığınmacılar yiyecek alabilmek için aç kurtlar gibi hırlayıp birbirlerine saldırıyorlar” iddiaları ile okuyuculara bilgi aktarılıyordu. .

Los Angeles Times gazetesi, 26 Eylül’de “Mültecilerin Taşınması İçin Zaman Limiti Koyuldu- Kemal Paşa Hıristiyanlara Ayrılmaları İçin Ekim’e Kadar Zaman Verecek” başlığıyla bir haber yayınlıyor ve Kemal Paşa’nın geriye kalan 50 bin veya daha fazla mültecinin taşınması için 30 Eylül’e kadar izin verdiğini, eğer gemiler bu tarihe kadar gönderilmezse mültecilerin iç bölgelere götürüleceklerini bildiriyordu.

The NYT da 28 Eylül’de “Yunan Buharlı Gemisi Propontis, Amerikan Yardım Komitesi İle Birlikte İzmir Körfezinde” başlığıyla, 17 buharlı geminin 140 bin kişinin tahliyesini Türklerin verdiği son gün olan 30 Eylül’e kadar sağlayabilmek için Yunan otoriteleri tarafından Amerikan Yardım Komitesi’ne teslim edildiğini duyuruyordu. Gazetenin haberinde “Sahil tamamıyla sürekli tüfekleriyle ateş eden Türk askerleri tarafından çevrelenmiş ve demoralize olmuş mültecilerle dolu. Kadınlar ve çocuklar sürekli bağırıp çağırıyorlar. Hepsi Türk askerler tarafından aranıp soyulmuşlar. Mültecileri alan gemilere sadece yaşlıların ve çocukların geçmesine izin verilmiştir. 7 ceset limanda yerde yatmaktadır. İnsanların kalanı da tüfek dipçikleri ile dürtülmektedir. Amerikalı ve İngilizler mültecilerin bindirilişinin güvenli olması için yardım sağlamışlardır. Fransız gemisi de demirlemiştir, fakat yardımda bulunmamıştır” iddialarına yer veriyordu.

Aynı gazete, 30 Eylül’deki “400 Bin Mülteci Kötü Durumda- İzmir Sürgünleri Bir Araya Gelirken Yunan Devrimi Kaosu Tamamlıyor” başlıklı haberinde, Türklerin Hıristiyanları çıkarmak için verdiği sürenin dolduğunu ve Amerikalıların 2 günde 74 bin kişiyi tahliye ettiğini bildiriyordu. Associated Press ajansına dayanılarak verilen haberde, Amerikan Elçiliği’ne gelen telgraflar ve İzmir, Selanik, Midilli ve Sakız adalarından gelen raporlara göre, eğer yardım gelmezse binlerce mülteci ölüm tehlikesindedir. İyimser tahminler, kayıp sayısını 400 bin olarak öngörmektedir. Yunan Devrimi tam bir yönetim kaosu yaratmış ve tümüyle normal yaşamı altüst etmiştir. Habere göre Amerikan yardım işçilerinden gelen mesaj şöyle söylemektedir: “Durum umutsuzdur. Göçmenler açlıktan delirmektedir. Kendilerini denize atmaktadır. Ekmek yoktur adada. Acele 800 ton un lazımdır. Üç Amerikalı, 150 bin mülteciye bakmakla uğraşmaktadır. 30 bin daha beklenmektedir.” İzmir’deki Amerikan destroyeri Edsall’ın komutanı Halsey Powell’dan gelen telgraf mesajında da “Amerikalılar 31 bin mülteciyi tahliye ettiler. Toplamda 2 gün sonunda 74 bin olmuştur. 20 ilâ 50 bini acil durumdadır. Yarına daha fazla gemi gelmesini bekleyin” denildiği bildirilmektedir. Haberde, Rodos’tan gelen mesajlarda da oradaki 10 bin Yunan askerinin disiplinsiz olduğu ve nüfusun Türk işgali korkusu ile yaşadığı söylenmektedir. 5 bin kişinin iç köylere yerleştiği, 23 bininin halen beklemekte olduğu, büyük bir yemek kıtlığı yaşandığı, aynı zamanda da kirli sular yüzünden salgın hastalıklar baş gösterdiği, binlerce kişinin Kavala ve Selanik’e gitmek için şehri terk ettiği, Rodos’ta iki hastanenin açık olduğu, fakat orada da erzakın yetersiz olduğu, acil destek ve ilaca gereksinim duyduklarının bildirildiği aktarılmaktadır. Haber, “Selanik’te durumlar acınacak haldedir. Şehir harabe halindedir. 1918’deki büyük yangından beri İzmir’den daha fazla barınak imkânı sağlayamamaktadır. Yerel Yunan yönetimi, 100 binden fazla mültecinin barınağını sağlayamayacaklarını açıklamıştır. İlave mültecilerin İzmir’den buharlı gemilerle Dotsoh, Manhattan Adası’na ve Casey’e götürüldüğü, toplam 15 bin kişinin 2 gün içinde getirileceği söylenmektedir Amerikan yardım kuruluşları, mültecilerin iyilikleri için her şeyi yapmaktadır. Amerikan yardım yetkilileri, Kongre’den gelen 200.000 ve Britanya’dan gelen 50.000 doların kayıpları karşılayamayacağından, açları doyurma ve evsizlere ev sağlamada yeterli olamayacağından endişe duymaktadır” şeklinde devam etmektedir.

Aynı konuyla ilgili olarak 1 Ekim 1922’de özel bir haber yayınlayan The New York Times, “İçişleri Bakanlığı’ndan Amiral Mark L. Bristol’ün bildirdiğine göre, 74 bin mülteci Perşembe ve Cuma günü İzmir’den tahliye edildi. Bu başarı, Yunan gemilerinin İzmir limanına girişine izin verilmesi ve Amerikan gemilerinin Yunan gemileri ile birlikte çalışması sayesinde oldu” bilgisini veriyor ve Yakındoğu Yardım Komitesi’nin İstanbul yönetici direktörü H. C. Jaquith’in çektiği telgrafta 260 binden fazla mültecinin yemek ihtiyacı olduğunu, 400 bin mülteciden sadece 140 bini ile ilgilenilebilindiğini ve 50 bin mültecinin de İzmir’de kaldığını söylediğini, İzmir’deki trajediden daha büyüğünün şimdi mültecilerin taşındığı, İzmir’e en yakın sığınma yeri olan, 60 bin mültecinin bulunduğu Yunan adası Mitylene’de yaşandığını belirtiyordu. Jaquith telgrafında; “Orada genellikle hiç yiyecek yok, kökleri ve belirli bazı meyveleri yiyerek hayatta kalmaya çalışıyorlar. 5 bin yetim, ağır şekilde acı çekmektedir. Geceleri adada Ege’den esen soğuk rüzgârlar evsiz ve açıkta uyuyan insanları dondurmaktadır, acil tıbbi yardım gerekmektedir. Marmara denizindeki Küçük Asya limanlarından pek çok mültecinin geldiği Rodos’ta da benzer bir durum yaşanmaktadır ve 40 bin daha gelmesi beklenmektedir. Rodos’ta yardım kurumlarından gelen bir miktar yemek vardır, fakat hastalıklar kol gezmektedir. Barınma yetersizliği yüzünden…” ifadelerine yer veriyordu.

3 Ekim tarihinde The NYT’da yayınlanan bir başka haberde Türk denizlerindeki Amerikan donanmasının komutanı Tuğamiral Mark Bristol’un, buradaki Amerikan destroyerlerinin komutanlığını yaptığı sürede İzmir’den mültecilerin taşınması için tanınan sürenin uzatılması için Mustafa Kemal Paşa’yı ikna etmeye çalıştığı, fakat şu ana kadar başaramadığı konu ediliyordu. Haberin devamında, bugüne kadar 300 bin mültecinin taşındığı, fakat geride halen büyük sayıda mülteci var olduğu belirtilerek, “Hızla oturmaya elverişsiz hale gelen şehrin üzerini salgın hastalık tabakası kaplamış. Amerikalı denizciler, zavallıların kurtarılması için muhteşem çalışmalarına devam ediyorlar. Amerikan bayrağının korumasındaki on iki Yunan gemisi, Midilli ve İzmir kıyılarının karşısındaki diğer adalara doğru binlerce mülteciyle birlikte dün buradan ayrıldı” ifadelerine yer veriliyordu.

TURGAY BÜLENT GÖKTÜRK


The New York Times, 15 Eylül 1922 (14 Eylül Washington kaynaklı haber)
2 The New York Times, 15 Eylül 1922 (14 Eylül Londra kaynaklı haber)
3 The New York Times, 15 Eylül 1922 (14 Eylül Atina kaynaklı haber)
4 The New York Times, 16 Eylül 1922 (15 Eylül İstanbul, Associated Press)
5 The New York Times, 16 Eylül 1922 (15 Eylül Chicago Tribune’den alıntı, İzmir kaynaklı haber)
6 The New York Times, 15 Eylül 1922 (14 Eylül Roma, Associated Press)
7 The New York Times, 16 Eylül 1922 (15 Eylül Londra kaynaklı haber)
8 The New York Times, 16 Eylül 1922 (15 Eylül İzmir, Associated Press)
9 The New York Times, 16 Eylül 1922 (15 Eylül Londra kaynaklı haber)
10 The New York Times, 16 Eylül 1922 (15 Eylül Londra kaynaklı haber)
11 The New York Times, 16 Eylül 1922
12 The Hartford Courant, 17 Eylül 1922 (16 Eylül İstanbul, Associated Press)
13 The New York Times, 17 Eylül 1922 (16 Eylül İzmir, Associated Press)
14 The New York Times, 17 Eylül 1922 (16 Eylül Londra, Associated Press)
15 The New York Times, 17 Eylül 1922 (16 Eylül İstanbul kaynaklı haber)
16 The New York Times, 18 Eylül 1922 (17 Eylül Atina, Associated Press)
17 The New York Times, 18 Eylül 1922 (17 Eylül İzmir, Associated Press)
18 The Times, 25 Eylül 1922
19 The New York Times, 18 Eylül 1922 (17 Eylül Londra kaynaklı haber)
20 The New York Times, 19 Eylül 1922 (18 Eylül İstanbul, Associated Press)
21 Burada Fisher’in ilk yangının Salı günü başladığı şeklindeki ifadesi, bir çelişkiyi ifade etmektedir. Çünkü yangın, 13 Eylül 1922 Çarşamba günü öğle saatlerinde başlamıştır.
22 The New York Times, 20 Eylül 1922(19 Eylül İstanbul kaynaklı haber)
23The New York Times, 22 Eylül 1922 (Kaynak belirtilmemiş)
24 The New York Times, 17 Aralık 1922 (Kaynak belirtilmemiş)
25 The New York Times, 25 Eylül 1922 (26 Eylül İzmir, Associated Press)
26 Los Angeles Times, 26 Eylül 1922 (25 Eylül İzmir kaynaklı haber)
27 The New York Times, 28 Eylül 1922 (Kaynak belirtilmemiş)
28 The New York Times, 30 Eylül 1922 (29 Eylül İstanbul, Associated Press)
29 The New York Times, 1 Ekim 1922 (30 Eylül Washington, The New York Times’a özel)
30 The New York Times, 3 Ekim 1922 (2 Ekim İzmir, Associated Press)