İngiltere’nin Özerklik Çalışmaları Sürecinde Kilise
15 Ocak 1950 tarihinde, dini ayinin icra edildiği bir pazar gününde, dini ibadetlerini yapmak maksadı ile kiliseye gelen Rumların imzalamaları için kiliselerde plebisit defterleri açıldı. Bu defterlerde; “Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesini istiyoruz” ve “Yunanistan’la birleşmeye karşıyız” şeklinde, Enosis’i destekleyen ve karşı çıkan iki cümle yer almaktaydı ve Rumlardan bu iki cümleden birinin altına imza atmaları isteniyordu. Uzun zamandır sürdürülen baskı ortamını takiben, kilisede ve papazın gözü önünde, Enosis’e karşı olduğunu belirtebilecek imzayı atmanın bedelinin ne olacağını herhalde Rumlar da biliyorlardı. 1931 isyanından sonra Ortodoks Kilisesi’nin Enosis’i gerçekleştirmek adına ikinci fiili girişimi olan plebisitin birinci gününde, kiliselere gidip Enosis için imza verenlerin sayısı umulanın altında kalınca Ethnarhia, imza verme süresini bir hafta uzatarak adamlarını tüm yerleşim merkezlerinde ev ev dolaştırarak imza topladı. Bu süre içerisinde de kilise çanları sürekli çalıınıyor, papazlar ve öğretmenler de Rum halkını mutlaka imza vermeleri yönünde ikna ediyorlardı. LimasolKomiseri’nin raporundan öğrendiğimize göre, bu iknalar o kadar etkin oluyordu ki, bazı yerleşim merkezlerinde imzaların sayısı, seçmen sayısını geçebiliyordu. Örneğin Limasol’da 12.898 seçmen varken, Enosis lehine imza verenlerin sayısı 12.991 olarak saptanmıştı . Bazı Rum yazarların, plebisit listelerinde Türk isimlerine rastlandığı iddiası, bu olayın ne şekilde istismar edildiği, hatta imza sahtekarlığına bile başvurulduğunu ve ciddiyetinin ne olduğunu göstermesi bakımından önemlidir .
Kilisenin etkin baskısı altında yapılan plebisitin sonucu, 4 Şubat 1950 tarihinde başpiskopos tarafından valiye bir resmi yazıyla bildirildi ve ertesi gün de Rum gazetelerinde iri puntolarla ilan edildi. Buna göre hükümetin plebisite katılmalarını yasakladığı kamu çalışanları ve memurlar dışında kalan 18 yaşın üzerindeki 224.747 seçmenden, 215.108’i Enosis için “Evet” demişti. Bu da seçmenlerin % 95.70’i demekti. Kıbrıs Rum halkının bu kadar yüksek oranda Enosis’e evet demesine yerli ve yabancı gözlemciler şüpheyle baktılar ve böyle bir sonucun ancak başta kilise olmak üzere, aşırı milliyetçi çevrelerin çeşitli baskıları ve gerçeği yansıtmayan bir oylama sonucu gerçekleşebileceği değerlendirmesini yaptılar. Ada’da uzun yıllar sömürge yöneticisi olarak görev yapan, Kıbrıs’ı ve Kıbrıslı Rumları iyi tanıyan, Kıbrıs’la ilgili kitaplarıyla tanınan yazar Harry Luke, 1950 plebisiti ile ilgili görüşlerini şöyle açıklıyor; “Kilise, 1950’de EnosisPlebisiti’ni düzenlediğinde, halk ruhani (dini) yaptırımlarla tehdit edilmiştir. Yani, istenilen şekilde oy kullanmaktan kaçınırlarsa, dini ayinlerden yoksun bırakılmak gibi, Tanrı korkusu taşıyanların karşı koyamayacağı bir tür şantaj ve baskı yöntemine başvurulmuştu” .
Başpiskopos tarafından gönderilen plebisit sonuçlarını tanımayan Kıbrıs Valisi, başpiskoposa gönderdiği yanıtta, “İngiltere, Kıbrıs sorununu kapanmış bir konu olarak görmektedir. Kıbrıs’ta statü değişikliği söz konusu olamaz” diyerek İngilizlerin genel görüşünü yinelemiş oldu. Bu yanıttan rahatsız olan kilise, plebisitin sonuçlarını duyurmak ve bu sonuca dayanarak self-determinasyon ilkesi çerçevesinde Enosis’i gerçekleştirmek maksadıyla, Girne piskoposu Kiprianos başkanlığında bir Ethnarhia heyeti oluşturarak, Atina, Londra ve ABD’de kulis faaliyetleri sürdürdüler. Önce Atina’ya, oradan da Londra’ya geçen heyet, tüm istemlerine rağmen Sömürgeler Bakanı tarafından kabul edilmedi. Bunun üzerine heyet Amerika’ya geçerek, plebisit ile ilgili olarak hazırladıkları bülten ve dokümanları 26 Eylül 1950’de BM Sekreterliği’ne takdim ettiler . 2 Aralık 1950’de New York dönüşünde Atina’ya uğrayan Ethnarhia heyeti, Atina hükümetini de baskı altına alarak, daha aktif olmaya çağırmayı ve “Umarız ki Yunan hükümeti davaya karşı olan görevini yerine getirmek cesaretini gösterecektir” ifadeleriyle eleştirmeyi de ihmal etmiyordu. Gerçekten o dönemde Yunan hükümetlerine karşı “Enosis mücadelesine gereken ilgiyi göstermedikleri” şeklinde Kıbrıs Rum Kilisesi’nin ve onun önderliğinde Enosis mücadelesi yürüten diğer kuruluşların yoğun eleştiri ve baskıları vardı. Atina’daki kilise ve muhalefet de bu eleştirileri daha da abartarak iç politika malzemesi haline getiriyorlardı. 1950’li yılların başlarında Kıbrıs’ta statü değişikliği yapmayacağını açık bir dille açıklayan İngiltere ile ters düşmek istemeyen Yunan hükümetleri, kilisenin ve muhalefetin baskılarıyla Enosis isteklerini sıkça dile getirmek zorunda kalıyordu. Nitekim Yunan Başbakanı’nın “Revue De Athens” dergisinde çıkan ve “Yunanistan’ın toprak ele geçirme iddiası yoktur. Ne kadar haklı nedene dayanırsa dayansın toprak talebi yerine Yunanistan kendi sınırları içinde gelişmek kararındadır” şeklindeki açıklamasına, Atina’daki Ethnarhia temsilcisi N. Kranidyodis, Makarios’un direktifiyle tepki göstererek, gönderdiği bir mektupla Başbakanın konuya açıklık getirmesini istiyordu. Baskılar karşısında Yunan Başbakanı, Kranidyotis’e verdiği yanıtta; “Bu ifade, halis Yunan olan Kıbrıs’la ilgili değildir. Bugün, çok iyi bilinen uluslararası nedenlerden dolayı, Pan-Helenik istek ve iddiamızın daha şiddetli, daha kuvvetli bir biçimde izlenmesi olanağı yoktur. Mamafih, hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki, yakın geçmişte Kıbrıs heyetine izah edildiği gibi, Yunan Hükümeti, bu sorunun sürüncemede bırakılamayacağı ve bırakılmaması gerektiği hakkındaki Pan-Helenik duyguları sempati ile karşılamaktadır” şeklindeki açıklamasıyla, eski görüşünden çark etmek zorunda kalıyordu. Bununla birlikte, 1950 yılında Atina’da kurulan ve “Kutsal Mücadelenin Lideri” sıfatıyla, Yunan Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Spiridon’un başkanlığına getirildiği “PanHelenikEnosis Komitesi” de yoğun kampanyalar ve mitinglerle Yunan hükümetinin 1950’li yıllarda aktif bir politika izleyerek, Enosis kampanyasını yönlendirme ve sonuçlandırma görevini yüklenmesinde önemli bir rol oynuyordu.
15 Şubat 1951 yılında Yunan Meclisi’nde muhalefet liderinin bir sorusuna ve Atina Başpiskoposu’nun eleştirilerini dile getiren heyete yanıt olarak, Yunan Başbakanı Venizelos’un özetle; “Yunan hükümetlerinin 1915’den beri ilhak isteklerini dile getirdiklerini, herhangi bir kuşkuya meydan vermemek için bu istemi bir kez daha dile getirmekten mutluluk duyacağını” ifade ettiğini, İngiltere’nin Atina Elçisi Sir C. Norton’un 16 Şubat 1951 tarihinde, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği bir gizli telgraftan öğreniyoruz. Telgrafın birinci maddesinde, bu konuşmanın tam metnini belirten elçi, ikinci maddede de Atina Başpiskoposu’nun “PanHelenikEnosis Komitesi Başkanı” sıfatıyla, bu açıklamasından dolayı Venizelos’u kutlamak için bir heyet gönderdiğini belirtiyordu. Burada dikkati çeken konu, Kilisenin ve din adamlarının Kıbrıs politikalarındaki etkin rolünün, sadece Kıbrıs ve Kıbrıs’da yaşayan iki toplum ile sınırlı kalmadığı ve sınır ötesinde de ikinci ve üçüncü ülkelerin Kıbrıs politikaları üzerinde de yoğun bir ölçüde görüldüğüdür.
1950’deki plebisiti organize eden MakariosII’nin yerine başpiskopos olan Makarios III, plebisitin dünya kamuoyuna duyurulması konusunda daha yoğun çalışmalar içine girdi. Göreve gelir gelmez danışmanlarıyla yol haritası çizen ve bunları sıkı bir şekilde uygulamaya başlayan MakariosIII, öncelikle Ada Valisi’ne bir mektup yazarak 1950 plebisitinin tanınmasını veya yeni bir plebisit yapılabilmesi için izin verilmesini istedi. Türklerin de şiddetle karşı çıktıkları bu isteğe Vali Sir Andrew Wright, “Başpiskoposun tekliflerinin hiçbirini kabul etmeyeceğini, Kıbrıs’ta bir hükümet değişmesini İngiliz Hükümeti’nin istemediğini ve konunun kapanmış olduğunu” belirten bir cevap verdi. Makarios III daha sonra Mart 1951’de Atina’ya giderek, Yunan Hükümeti’nden Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı konusunda İngilizler ile görüşmeler yapmalarını, bu konuda bir uzlaşma sağlanamaması durumunda da konuyu BM’egötürmelerini istedi. Kıbrıs Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu’nun Rum halkı adına Yunan Hükümeti’ne yaptığı yoğun başvurular ve baskılar üzerine Yunanistan, 20 Ağustos 1954 tarihinde, BM Daimi Temsilcisi Palamas aracılığıyla, Kıbrıs halkına kendi geleceğini kendilerinin belirleme hakkının tanınması talebiyle BM’e başvurdu. BM Genel Kurulu’nda yapılan görüşmelerde taraflar, konu ile ilgili görüşlerini açıkladılar. Türkiye adına da Büyükelçi Selim Sarper söz alarak Yunan taleplerini çürüten ayrıntılı bir konuşma yaptı. Sonunda, 14 Aralık 1954’de Yeni Zelanda delegesi KnoxMundo’nun sunduğu, “Bundan böyle, Kıbrıs konusu ile ilgili bir karar tasarısı kabulünün uygun olmayacağı” karar teklifi oy çokluğu ile kabul edildi . Böylece, Kıbrıs konusunda BM’de Yunanlılar için olumsuz bir sonuç alınmış olsa da Kıbrıs Ortodoks Kilisesi açısından konunun uluslararası gündeme getirilmesi ve gündemde tutulması nedeniyle bir başarı elde edildiği kabul edilmelidir. Nitekim kilise, çalışmalarına bundan sonra değişik şekillerde, daha da hız verecektir. Dışarıda politik arenada devam eden çalışmaların bundan böyle içeride politik platformlarla birlikte, tedhiş, terör ve cinayetleri kapsayan bir örgütlenme ile yeni bir açılımla devam ettiğini göreceğiz. İnsanlığın aydınlığı, birliği, beraberliği, kardeşliği için çalışması gereken din adamlarının, siyasi erekleri uğruna, dini nasıl siyasetin oyuncağı durumuna getirdiklerini, insanlara doğru yolu göstermeleri gerekirken, onları yoldan çıkarmak için dinin kutsiyetini kullanarak nasıl yasadışı örgütlenmelere gittiklerini, bu doğrultuda politikacıları da baskı altına alarak objektif karar vermelerini nasıl engellediklerini göreceğiz.
Kıbrıs’ta başlayan bu yeni açılım döneminin de baş organizatörü, Başpiskopos Makarios III idi. Göreve geldiğinde danışmanlarıyla çizdiği yol haritası kapsamında, uluslararası alanda konunun BM’e yansıtılması için enerji harcayan Makarios, içeride de ereklerine uygun hareket edecek bir Rum Gençlik Teşkilatı oluşturma çabasına girdi. Bu maksatla Yunanistan’da KHİ kod adlı bir yeraltı örgütü kuran eski Yunan subayı GeorgiosGrivas’ı aynı özelliklere sahip bir Rum Gençlik Örgütü (PEON) kurması için Kıbrıs’a davet etti. Grivas’ın, 1951’de başpiskoposun direktifleri doğrultusunda kurduğu PEON, yine başpiskoposun önderliğinde ve emirleri doğrultusunda iki yıl faaliyette bulundu. Haziran 1953’de İngiliz yönetimi tarafından “muzır ve tahrik edici hareketlerinden dolayı” kapatıldı. Kapatılmasının ardından faaliyetlerini bir yeraltı örgütü olarak sürdüren PEON, daha sonra 1955 yılında kurulan kanlı EOKA Terör Örgütü’nün de çekirdeğini oluşturdu .
Bu dönemde Başpiskopos Makarios’un, Kıbrıs’ta tedhiş ve terör hareketlerini organize etmek ve destek bulmak için sıkça Atina ziyaretleri yaptığını ve bu ziyaretlerde Yunanlı politikacılar, din adamları, aydınlar ve subaylarla görüşmeler yaptığını görmekteyiz. Bu ziyaretlerin birinde, 7 Mart 1953’de Atina’da, üniversite profesörü YerasimosKonidaris’in evinde, “Mücadele Komitesi” üyeleriyle birlikte Kıbrıs’ın ilhakı için ENOSİS yemini ettiğine tanık oluyoruz .
1953’de Kıbrıs Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Makarios’un, Atina’da Grivas ve arkadaşlarına Enosis yemini ettirmesinden yaklaşık birbuçuk yıl sonra, 28 Ağustos 1954’de, yine Atina’da, yine bir din adamının, Atina Başpiskopos’uSpiridon’un, yine Grivas ve arkadaşlarına, yeni bir Enosis yemini ettirdiğini görüyoruz. Bu yemin metninde şu ifadeler; “Mukaddes azizlerin tasvirleri önünde, dinimize bağlı olarak yeminimizi edelim. Ölüme kadar milli davaya (Enosis’in gerçekleştirilmesi) sadık kalacağız. Yolumuzdan geri dönmeyeceğiz. Hiç kimseye taviz vermeyeceğiz. Hiçbir şekilde anlaşma yoluna girmeyeceğiz. Bize karşı kullanılacak kuvvet ve baskılara direneceğiz. Ayakta duracağız. Hedefimiz Enosis, sadece Enosis olacak” şeklindeydi.
Burada da bir din adamının dini ve dinsel kavramları siyasi erek uğruna nasıl kullandığına bir kez daha tanık oluyoruz. Makarios 1954 sonbaharında Atina’ya yaptığı ziyarette, tekrar Grivas ile görüşür ve Ada’da başlatılacak olan terör ve tedhiş faaliyetlerinin sorumluluğunu O’na verir. Başpiskopostan görevi alan Grivas, aynı yıl Ekim ayında önce Rodos’a geçer, burada silah sevki için gerekli koordinasyonları yaptıktan sonra, St. George ismli bir tekneyle , 9 Kasım 1954 tarihinde, saat 10’da Baf kazasındaki Khloraka köyü yakınlarında Ada’ya çıkar . 1955 yıl Mart ayına kadar geçen zamanda, örgüt elemanlarının eğitimini tamamlayan Grivas artık harekete geçmek ve Ada’da terör faaliyetleri icra etmek için başpiskoposun talimatını beklemekteydi. 27 Mart 1955’de Grivas’ı görüşmeye davet eden Makarios, bu görüşmede Grivas’ın beklediği “Başla” emrini verdi . Artık Kıbrıs’ta, Rum Ortodoks Kilisesi’nin ve bu kilisenin başpiskoposunun siyasi ve ekonomik olarak organizatörlüğünü ve sponsorluğunu yaptığı kanlı bir terör örgütü vardı. Ve bu örgüt, başpiskoposun talimatı ile terör ve tedhiş faaliyetlerine, bombalama yapmaya, masum insanları katletmeye başlayabilirdi. Nitekim 1 Nisan 1955 gününün ilk saatlerinde EOKA Terör Örgütü’nün Ada’nın belli başlı kasabalarında patlattığı bombalarla, Kıbrıs’ta kanlı bir terör dönemi başlamış oluyordu.
TURGAY BÜLENT GÖKTÜRK
A.g.e., s. 459.
2 StavrosPanteli, TheMaking of Modern Cyprus: FromObscuritytoStatehood, 1990, s. 151.
3 SirHurryLuke, Cyprus, A PortraitAnd a Appreciation, London, 1957, s. 180.
4 Gazioğlu, 1996, a.g.e., s. 460
5 Gazioğlu, 1960, a.g.e.,ss.38-39.
6 SavvasLoizides, TheCyprusQuestion, Athens, 1950, s. 6; Gazioğlu, 1996, a.g.e., s. 437.
7 A.g.e., s. 443.
8 A.g.e., s. 443.
9 A.g.e., s. 444.
10 Gazioğlu, 1960, a.g.e., s. 39.
11 Ayrıntılar için bkz. A.g.e.,ss. 40-41.
12 EOKA=EnodikiOrganosisKibrionAgonisdon, Kıbrıs Mücadelecileri İlhakçı Teşkilatı.
13 GeorgiosGrivas, EOKA Mücadele Tarihi (1955-1959), Lefkoşa, 1972, s. 3.
14 Ulvi Keser, Kıbrıs’ta Yeraltı Faaliyetleri ve Türk Mukavemet Teşkilatı, İstanbul, 2007, s.50.
15 Derviş Manizade, Kıbrıs Dün Bugün Yarın, İstanbul, 1975, s.174.
16 Gazioğlu, 1960, a.g.e., s. 42.
17 Her Majesty’sStationery Office,Cyprus., Terrorism in Cyprus, London, 1956, s. 20.